Vezneciler Seyyit Hasan Paşa Külliyesi
Sadrazam Seyyit Hasan Paşa Külliyesi; İstanbul Suriçi Beyazıt Vezneciler Caddesine cepheli olarak 1745 tarihinde inşa edilmiştir. Külliye iki ayrı yapılar topluluğundan oluşmuştur. Sultan II. Beyazıt Hamamı’nın arkasında Vezneciler’de yer alan medresenin oluşturduğu grupta sıbyan mektebi, sebil, çeşme ve dükkânlar bulunmaktadır. Güneyde Ordu caddesinin üzerinde ise hanın oluşturduğu grupta iki çeşme, fırın ve dükkânlar yer almıştır. Külliye Mimarbaşı Mustafa Ağa tarafından inşa edilmiştir. Medrese, sebil ve çeşme üzerinde yer alan kitabelere göre külliyenin bu bölümünün inşası 1745 yılında tamamlanmıştır. Esasını hanın oluşturduğu diğer yapı grubunun inşası banisinin sadrazamlık görevinden azli ile yarım kalmış ve Sultan I. Mahmut tarafından 1747 yılında tamamlatılarak kendi vakfına alınmış fakat ‘Hasan Paşa Hanı’ adı değiştirilmemiştir.
SEYYİT HASAN PAŞA veya KARAHİSARİ HASAN PAŞA

Sultan I. Mahmut saltanatında, 23 Ağustos 1743 - 9 Ağustos 1746 tarihleri arasında iki yıl on ay on altı gün sadrazamlık yapmıştır. Şebinkarahisar’ın Reşadiye Bölgesinde doğumlu olup babası Çardaklızadelerden Mehmet Abdullah Ağa olup Türk asıllıdır. Gençliğinde İstanbul'a gelip Yeniçeri ocağına girmiştir. Karakullukçuluk, yani hizmet neferliğinden, başlayıp uzun süren seferlere katılarak yeniçeri rütbeleri arasında yükselmiş; 1718'de çorbacı; sonra katar ağalığı ve 1733'de Kul kahyası rütbesine erişmiş. Kul kahyası olarak İran'da savaşmıştır. Temmuz 1738'de yeniçeri ağası olan Abdullah Paşa'nın ölümü ile Yeniçeri Ağası yapılmıştır. 22 Temmuz 1739'da Avusturya seferine katılmış ve bu seferde Belgrat yakınlarında yapılan Hisarcık Muharebesi'ne katılmış ve bu muharebede gösterdiği büyük gayret, faaliyet ve kahramanlık ile isim yapıp 26 Eylül 1739'da Ağa Paşa rütbesiyle vezirlik verilmiştir. Sonra Tuna Nehri sınırlarında askerlik görevine devam etmiştir.

23 Eylül 1743’de Hekimoğlu Ali Paşa sadrazamlıktan azledildikten sonra Seyyit Hasan Paşa'ya sadrazamlık görevi verilmiştir. Seyyit Hasan Paşa üç seneye yakın bu makamda bulunmuştur. Okur yazarlığı olmayan ve kaba saba halk şivesiyle konuşan Seyyit Hasan Paşa "Galatat Hasan Paşa" olarak da anılmaya başlanmıştır. Doğu'da Nadir Şah'ın başlattığı 1742-1746 Osmanlı-İran Savaşı'nda önce Osmanlılar Hekimoğlu Ali Paşa sadrazamlığı sırasında Kerkük ve Erbil'i kaybetmişlerdi. Ama 1743'de Nadir Şah'ın başlattığı Musul kuşatmasını Osmanlı Musul valisi "Abdülçelilzade Hüseyin Paşa"'nın ustalıkla direnişi dolayısıyla Kasım 1743'de bırakması gerekmiş ve Nadir Şah'ın ilerleyişi durdurulmuştu. Haziran 1745'de ilerleyip Nadir Şah'ın Revan'daki ordugahına hücum Osmanlılar, yapılan Revan Muharebesi'ni tam kazanmak üzereyken serdar-ı ekrem Yeğen Mehmet Paşa'nın beklenmedik ölümü ve Leventlerin hücumdan kaçınmaları ile kaybetmişlerdir. Nadir Şah Kars'a ilerlemiştir. Bu elçi İran'a Osmanlı elçisi Mustafa Nazif Efendi ile birlikte geri geri dönmüştür. 4 Eylül 1746'da İran'da Tahran ile Kazvin arasında bulunan Nadir Şah ordugahının bulunduğu Kerden mevkinde Kerden Antlaşması imzalanıp İran'la sulh temin edilmiştir.

Sultan I. Mahmut bu dönemde İstanbul'da imar işlerine girişmişti. Atmeydanı yakınlarında yaptırdığı Defterdarlık Binası 4 Aralık 1744'de hizmete açtı. Bir infilak dolayısıyla yanan Tersane'deki mühimmat deposu yeniden yapıldı. Yine Tersane'de bulunan çöp mahzeni restore edildi. Bakımsız bulunan Beykoz'daki Tokat Bahçesi ve Köşkü yeniden yaptırıldı. 1445'da yanan Rumelihisar'ıdaki Hacı Kemalettin Camii yenilendi. Tophanede yeni bir "Kebir Top Kearhanesi " yapılıp açıldı. Denize kazıklar çakılarak kıyı doldurularak Tophane Meydanı genişletildi. Ancak Padişah İstanbul'a yeni hanlar yapılmasını yasak etmişti. Fakat sadrazam, önce padişahtan izin alarak, Beyazıt'ta Vezneciler Kapısı'nda bir han yaptırmıştır.

10 Ağustos 1746'da Seyyit Hasan Paşa narh işlerine yeterince ilgi göstermeyip İstanbul şehrinin ihtiyaçlarını karşılamakta başarısız görüldüğü için sadrazamlıktan azledildi; yerine sadaret kethüdası olan Tiryaki Hacı Mehmet Paşa sadrazam yapılmıştır. Bu azle asıl nedenin Seyyit Hasan Paşa'nın Vezneciler Kapısı'ndaki han yaptırması olduğu iddia edilmekte ve yasaklarına rağmen yapılan bu imar hareketine karşı kurnazca davranan padişahın bu bina yapılması bitince sadrazamı azlettiği belirtilmektedir. Seyyit Hasan Paşa azilden sonra, önce Rodos'a sürülmüştür. Mart 1747'de ise arpalık olarak Mersin sancağı mutasarrıflığı verilmiştir. Kasım 1747'de Diyarbakır Valisi olan Ahmet Paşa Bağdat Valiliğine gönderilmiş ve onun yerin Seyyit Hasan Paşa Diyarbakır Eyalet valisi olarak tayin edilmiştir. Orada Aralık 1748'de hayatına gözlerini kapamıştır.

KÜLLİYE MEDRESESİ

Hafif eğimli bir arsa üzerinde fevkani olarak ele alınan medrese bir sıra taş, iki sıra tuğla malzemeyle inşa edilmiş almaşık örgülü duvarlara sahiptir. Cephelerde dışa açılan dikdörtgen pencereler tuğladan sivri kemerli alınlıklı olup kesme taş sövelidir. Yapı üstte tuğladan iki sıra kirpi saçak ile çevrelenmiştir. Batıya bakan ön cephede eğimden kazanılan alt kat kesme taş kaplanmıştır. Eksenden sağa kaymış kapı yuvarlak kemerli açıklığa sahiptir. Kapı üzerinde 1158 tarihini veren şair Nimet’e ait dokuz beyitli talik hatlı mermer kitabe Hocazade Seyyit Ahmet tarafından yazılmıştır. Üzeri beşik tonoz örtülü bir koridordan sonra merdivenlerden çıkılarak medresenin fevkani avlusuna ulaşılır. Girişin üzerinde yer alan ve önü iki sütuna oturan kemerle avluya açılan bir eyvan gibi ele alınmış olan bu birimin zemini medresenin diğer birimlerinden yüksek tutulmuş olup üzeri aynalı tonozla örtülmüştür. Batı yünde cepheye açılan iki pencereli bu birimden güneyde yer alan dershane/mescit mekânına yuvarlak kemerli bir kapı ile geçilmektedir. Kapının üzerinde iki satırlık bir kitabe mevcuttur. Kare planlı dershane/mescidin üzeri içten yivli tromplarla geçişi sağlanan, dıştan sekizgen kasnaklı kubbe ile örtülüdür. Üç yöne ikişer pencere, batı yönde ise üç pencere ile dışa açılan mekân cephede kesme taş konsollarla hafif öne çıkarılmıştır. Köşeye yerleştirilmiş olan mihrabın üzerinde, tromplarda, kubbede kalem işi süslemeler bulunmaktadır. Kubbe göbeğinde İhlâs Suresi, kubbe eteğinde Nur Suresi, trompların köşelerinde oluşturulan pandantiflerde de Allah, Muhammed, Dört Halife, Hasan ve Hüseyin yazıları vardır. Trompları oluşturan kemerlerin altı bitkisel formlu zarif konsollarla dolgulanmıştır. Kalem işleri yenilenmiş olmakla birlikte devrinin sanat üslubunu aksettirmektedir. Dershane mescidin eskiden namaz vakitlerinde dışarıdaki cemaate de açık olduğu bilinmektedir. Dershane mekanının güney cephesinde köşeye yakın bir konumda iki yanı minareli ve iki kademe konsollarla çıkma yapan zarif bir kuş köşkü yerleştirilmiştir. Avlu güney hariç diğer üç yönde yivli başlıklı mermer sütunlara oturan tuğla örülü sivri kemerli açıklıklara sahip revaklarla çevrelenmiştir. Revakların üzeri doğu ve batı yönde aynalı tonoz, kuzey yönde ise pandantiflerle geçişi sağlanan kubbelerle örtülüdür. Revakların arkasında doğu, batı ve kuzey yönde sıralanmış medrese odaları yer almıştır. Bu odalardan kuzey ve doğudakiler pandantiflerle geçilen kubbelerle örtülmüştür. Batıda ön cephede yer alan iki oda ise aynalı tonozludur. İçeride dolap ve ocak nişleri bulunan odalar yuvarlak kemerli kapı ve dikdörtgen açıklıklı birer pencere ile avluya açılmaktadır. Bu kapı ve pencerelerin çoğunun üzeri sivri kemerli alınlıklı olup içlik denilen camlarla dekore edilmiştir. Odaların dışa açılan pencereleri vardır. Kuzeydoğu köşede yer alan ve helâ olarak düzenlenmiş olan dikdörtgen planlı birim kuzey ve doğu yönde iki kare pencereli olup üzeri fil gözü denilen açıklıklara sahip aynalı tonoz ile örtülmüştür. Avluda var olduğu bilinen şadırvan günümüze ulaşmamıştır. 1892 yılında tamir gören medresenin 1914 yılında şadırvan, çamaşırhane, gusülhane ve abdesthanelerinde tamire ihtiyaç duyulduğu, yapılan teftiş heyeti raporunda belirlenmiştir. 1949 yılında Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından esaslı bir onarım geçiren yapıda avlunun güney yönündeki üç pencere açılmıştır. Daha sonra 1990 yılında tekrar tamir gören yapı şimdi İstanbul Üniversitesi, Avrasya Araştırmaları Enstitüsü olarak faaliyetini sürdürmektedir.

KÜLLİYE SIBYAN MEKTEBI

Medresenin kuzeybatı köşesinde yer alan sıbyan mektebi simetriğindeki dershane/mescit mekânı gibi kubbe ile örtülmüştür. İçten pandantiflerle geçiş sağlanan kubbe dıştan sekizgen kasnaklıdır. Sıbyan mektebi batıda üç, kuzeyde ise bir pencere ile dışa açılmıştır. Mektebin doğusunda yuvarlak kemerli kapı ile geçilen bir sahanlık mevcuttur. Kuzeyde küçük pencereden ışık alan bu sahanlıktan yuvarlak kemerli bir kapı ile medresenin avlusuna bağlantı olmakla birlikte mektebin asıl kapısı ön cephede altta sebil ile çeşme arasında yer almıştır. Yuvarlak kemerli açıklıklı olan kapının üzerinde etrafı bitkisel motifli bir çerçeve ile sınırlanan üç kartuş halinde düzenlenmiş celi kitabeler bulunmaktadır. Aynı zamanda sebile de geçiş sağlayan kapıdan bir koridor ile ulaşılan merdivenlerle üst katta mektep önünde yer alan sahanlığa ulaşılmaktadır.

SEBİL VE ÇEŞME

Sıbyan mektebinin altında yer alan sebil ve yanındaki çeşme, devrin barok anlayışını yansıtan itinalı örnekler olarak dikkat çekicidir. Mermer malzemenin kullanıldığı cephede sebil dışa taşkın beş cepheli olarak ele alınmıştır. Kademeli yuvarlak kemerli pencereler arasında yer alan akantus yapraklı başlıklara sahip sütunlar altta ve üstte köşeli pilastırlar olarak devam ettirilmiş, her bir cephe iki yanda içbükey, ortada dışbükey olarak dalgalandırılmıştır. Bu düzenlemeye uygun şekilde ele alınan dalgalı formlu madeni şebekeler girift bitkisel kompozisyonludur. Altta sütunlu ve kemerli formda beşer su verme açıklığı vardır. İki yanda duvarla birleşen kenarlar sebil yüksekliğinde bir niş gibi içbükey hareketle ele alınmıştır. Cephelerde dörder satır halinde düzenlenmiş talik hatlı on beyitlik kitabe 1158 tarihini verir. Aralarda yer alan pilastıtların üzerine şemse motifleri işlenmiştir. Sebilin yanındaki kapıdan sonra sola dönülerek sebilin içine geçilmektedir.  İçerde basık bir kemerle ikiye bölünmüş olan mekânda öndeki sebil çıkıntısının arkasında aynalı tonozlu bir birim oluşturulmuştur. Duvarda sivri kemerli niş içinde ele alınmış barok bir çeşme vardır. Çeşme aynası iri yaprak formu altında etrafı “C-S” kıvrımlı, ortası oval madalyonlu arma benzeri bir motif ile süslenmiştir.  Nişin üzerinde basık bir alem formu içinde üç satır halinde düzenlenmiş zarif kitabe yer almıştır. Sebilin sağında cephede yer alan çeşme iki yanda yivli başlıklara sahip birer sütun ile sınırlanmış niş şeklinde ele alınmıştır. İçte ikinci bir sütunlu düzenleme bulunmaktadır. Sütunlar üstte köşeli plastır olarak devam etmiştir. Cephede “C-S” kıvrımlı dalgalı kemerin içi iri bir istiridye kabuğu ile dolgulanmıştır. Çeşmenin üzerinde üstte 1158 tarihini veren Maşa-Allah yazısı ile altta banisinin adını veren iki satırlık kitabe yer almıştır. Medresenin cephesinde ikisi kapının sağında, üçü de solda olmak üzere beş tane yuvarlak kemerli açıklığa sahip dükkân bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı olan bu birimlerin üzerleri beşik tonoz örtülüdür.

HAN

Sultan II. Beyazıt Hamamı’nın karşısında Ordu Caddesi üzerinde yer alan han bugün çok harap durumdadır. Vaktiyle bir bodrum kat üzerinde iki katlı revaklı avlulu olarak inşa edilmiş olan hanın eski fotoğrafları Cornelius Gurlitt tarafından yayınlanmıştır. Buna göre ön cephesi alt katta kesme taş üstte ise bir sıra taş, iki sıra tuğla dizilerinden oluşan almaşık örgülüdür. Alt sırada yer alan yuvarlak kemerli dükkânların iki katlı düzenlendiği ve bazılarının kemer içlerinin daha sonra örülerek doldurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Hanın kuzeye bakan cephesinde eksende yer alan kapının iki yanında kitabelerinde Sultan I. Mahmut’un adını veren birer zarif barok çeşme yer almıştır. Üst katta kapının üzerindeki mekân taş konsollarla öne doğru çıkma yapmıştır. Yapının iki yan cephesi arkaya doğru açılarak devam etmektedir. Doğudaki cephe arkada kırılarak daralmakta, güney cephe ise içbükey bir kırılma ile kavis yapmaktadır. Açı yaparak genişleyen veya daralan cephelerde üst katlar taş konsollarla desteklenen kademeli üçgen çıkmalarla hareketlendirilmiştir. Böylece içerdeki mekânların giderek büyüyen dörtgen planları muhafaza edilmiştir. Avluya göre genişleyen planda güney ve batı yönde iç koridorlar oluşturulmuştur. Almaşık örgülü cephelerden batıdakinde ön cephedeki gibi alt sıra dükkânlarda farklı müdahaleler olmuştur. Dikdörtgen planlı avlunun ortasında bir şadırvan yer almaktadır. Kesme küfeki taşı payelere oturan tuğladan yuvarlak kemerli iki katlı revaklar taş korkuluklu olup beşik tonoz örtülüdür. Odalar dikdörtgen açıklıklı pencere ve yuvarlak kemerli kapılarla revak kısmına açılmaktadır. Mekânların dışa açılan pencereleri tuğladan sivri kemerli alınlıklı ve dikdörtgen açıklıklı sövelidir. 1894 depreminde üst katı kısmen hasar gören yapının önce bu katı yıktırılmış, 1956-1957 yıllarında caddenin genişletilmesi esnasında ön cephe ile birlikte yapının yarısına yakın kısmı yıktırılarak yok edilmiştir. Yakın zamana kadar süpürgeci esnafının kullandığı han yangın ve ihmallerle iyice harap olmuştur. İnşa edildiği yıllarda hanın içerisinde yer alan fırın, ürünlerinin lezzeti ile İstanbul’da ün salmıştır.

Külliyeler

Turan Aknc Kitaplar