Haseki Hürrem Sultan Külliyesi
Hürrem Sultan Külliyesi; İstanbul Suriçi Aksaray Haseki’de 1539 tarihinde inşa edilmiştir. Aksaray’ın bu mahallesine Haseki ismini veren külliye Mimar Sinan’ın Saray Baş mimarı olduktan sonra yaptığı ilk iştir. Külliye bugün Haseki Caddesi, Özbek Süleyman Efendi Caddesi, Cevdet Paşa Caddesi ve Sami Paşa sokakların oluşturduğu bir yapı adasının ortasındadır. Haseki kelimesi, Osmanlı padişahlarına erkek çocuk çocuk doğurmuş eşlerine verilen bir deyimdir.
Yapılar Mimar Sinan’ın Osmanlı Mimarisine yeni bir akım getiren Klasik Mimarinin ilk izleridir. Ama Vaziyet Planına bakıldığında çok dağınık bir külliye görülür. Külliye binalarının giriş kapıları farklı sokaklara açılmaktadır. Mimar Sinan’ın birçok külliyede uyguladığı merkezi planlı külliye mimarisi burada görülmez. Fatih Külliyesi ve Çoban Mustafa Paşa Külliyelerindeki merkezi plana benzemez. O dönem mimarisinin örneklerinden olan Edirne ve Amasya’daki Sultan II.Beyazıt külliyelerinin dik kesişmesi  de burada yoktur. Sebebi bu bölge, o dönemin en yoğun konut bölgesidir. Başta bu kadar büyük bir planlama yapılmamıştır. Külliye yapıları ilavelerle meydana gelmiştir. Ayrıca bu ilaveler Mimar Sinan’ın yoğun olduğu dönemlere rastlamıştır. Bu külliye de Camii ilk olarak yapılmıştır. Külliye Haseki Caddesi tarafında ikiye bölünmüştür. Caddenin güneyinde kalan cami Cerrahpaşa Mahallesinindedir. Kuzeyinde diğer bölümler ise Nevbahar mahallesinin sınırları içinde yer alır.

Külliye tek kubbeli küçük bir cami ile başlamıştır. Bir yıl sonra Medrese inşaatı başlanmıştır. Medrese klasik planlı bir medresedir. Yine aynı yıl sıbyan mektebi yapılmıştır. Şehzade Külliyesinin bitiminden ve Süleymaniye Külliyesinin yapımından hemen önce sur içindeki bu alana olan yerleşimin artması ile bir aşevi ve darüşşifa ile büyük bir sosyal merkez haline dönüştürülmüştür. Evliya Çelebi, caminin Avratpazarı’nda yapılmış olmasının, Kanuni’nin karısına gösterdiği bir incelik olduğunu yazar. Bu yapı kompleksinin, baştan tasarlanmış olmayıp, Sinan’ın Şehzade ve Süleymaniye külliyeleri ile ilgili çalışmaları olanak verdikçe, etaplar halinde yapılmış olduğu söylenebilir. 16 yüzyıl’ın başında bu mahallenin oldukça yoğun bir yerleşme alanı olduğu, bütün bu yapıların konut alanı içinde çok sıkışık ve düzensiz yerleşmesinden anlaşılmaktadır. Bugün de Haseki çevresi dar sokaklı karışık sıkışık bir alandır. Külliye 6 bölümden meydan gelir. Bu bölümler Camii, Medrese, Sıbyan Mektebi, Darüşşifa, İmaret ve Çeşmelerdir.

KÜLLİYENİN BANİSİ

Hürrem Haseki Sultan, Haseki Hürrem Sultan veya Nikahlı Haseki Hürrem Sultan isimleri ile anılır. 1504 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Osmanlı padişahı Sultan I. Süleyman'ın nikahlı eşi, sonraki padişah Sultan II. Selim'in annesi, Haseki Sultan ve Valide Sultan. Devlet işlerinde etkin rol oynayarak Osmanlı İmparatorluğu’nda "Kadınlar saltanatı" denilen devri başlattığı kabul edilir. Sultan II. Selim, Mihrimah Sultan, Şehzade Cihangir, Şehzade Bayezıt, Şehzade Mehmet, Şehzade Abdullah'ın ve isimleri bilinmeyen, küçük yaşta vefat eden diğer şehzadelerin annesidir. Osmanlı sarayına gelene kadarki yaşamı hakkında kesin bir bilgi yoktur.  Lehistan Krallığı'nın sınırları içerisinde bulunan Rutenya'da 1504 yılında doğduğu rivayetler arasındadır, Tatar akıncılar tarafından 1520 tarihinde 15'li yaşlarında Rutenya'den kaçırılmıştır. Kırım Hanı'nın himayesine girdikten sonra Osmanlı sarayına sunulduğu tarihçiler ve yazarlar tarafından kabul görmüş bir rivayettir. Hürrem Sultan saraya getirildiğinde Kanuni'nin Manisa valisi iken birlikte olduğu Mahidevran Sultan'dan “Mustafa” isimli bir oğlu vardı. Sarayın en nüfuzlu kadını padişahın annesi Ayşe Hafsa Sultan, ikinci derece nüfuzlu kadın Mahidevran Sultan idi. Hürrem, saraya girdikten sonra Kanuni ile ilişkisinden 1521’de “Şehzade Mehmet” dünyaya geldi ve böylece Hürrem Sultan saraydaki en nüfuzlu üçüncü kadın durumuna geldi. İki haseki arasındaki rekabet bir gün kavgaya dönüşmüştür. Hürrem Sultan bu kavgayı çeşitli entrikalarla lehine çevirmiştir. Pek çok yazara göre bu olaydan sonra gözden düşen Mahidevran Sultan, 1533’te Manisa valiliğine atanan oğlu veliaht Şehzade Mustafa’nın yanına gönderildi ve Hürrem Sultan, onun yerini aldı. Hürrem Sultan, Şehzade Cihangir’in doğumundan sonra Kanuni ile görkemli bir düğün yapılarak evlendi ve aralarında resmi nikah kıyıldı. Bu nikah ile Hürrem Sultan, Osmanlı tarihinde padişah tarafından uzun bir süre sonra nikahlanan ilk cariye oldu. Hürrem Sultan Şehzade Mehmet'ten sonra Selim, Beyazıt, Cihangir ve Abdullah adlı 4 şehzade ve Mihrimah adlı bir kız çocuğu daha dünyaya getirmiştir. Çocuklarını büyütürken ileride oğullarından birinin tahta geçmesi için önlerindeki engelleri kaldırma mücadelesi vermiştir. Oğullarını tahta varis yapmayı başaran Hürrem Sultan, 15 Nisan 1558’de İstanbul’da hayatını kaybetti. Kayıtlarda eceliyle öldüğü yazılır. Büyük bir cenaze töreninin ardından Süleymaniye Camisi avlusuna gömüldü. Mezarı üzerine türbesi eşi Sultan I. Süleyman tarafından yaptırıldı. Hürrem Sultan'ın ölümü sonrası çok üzülen eşi Kanuni Sultan Süleyman karısının vefatından sonra günümüzde İran'da bulunan bir şehrin ismini değiştirerek şehre Hürremabat ismini vermiştir. Şehrin ismi günümüzde de hala aynıdır. Hürrem Sultan; Avrupa'da ve Türkiye'de resim, müzik ve bale sanatlarındaki birçok çalışmaya konu olmuştur. Avusturyalı besteci Joseph Haydn'ın 63. Senfonisi bu eserlere bir örnektir. Eser daha çok, ikinci bölümünün adı olan “Roksalan” ismiyle anılır.

KÜLLİYENİN CAMİSİ

İstanbul Suriçi Aksaray Haseki caddesi üzerinde 1539 tarihinde inşa edilmiştir. Camii merkezi kubbeli ufak bir camidir. Bir avlu içindeki bu camiye bir son cemaat mahallinden girilmektedir. Caminin girişinin batısında ise Caminin şadırvanı bulunmaktadır. Muhtemelen semt nüfusunun o tarihlerde pek kalabalık değildi. Bundan dolayı ilk olarak küçük hacimli ve tek kubbeli bir inşa edilmiştir. Ancak gerek Haseki Külliyesi gerekse hemen yakınındaki Cerrah Paşa Külliyesi’nin oluşturduğu sosyal imkanların tesiriyle semt nüfusu zamanla artış göstermiş ve camiin mevcut yapısı ihtiyaca cevap vermez olmuştur. Vakfiyesinde genişletmeye dair müsaadenin de kaydedilmiş olması sebebiyle, cami Sultan I.Ahmet zamanında Sedefkar Mehmet Ağa tarafından ikinci bir kubbe ilavesiyle genişletilmiştir.  Bu genişletme faaliyeti neticesinde mihrap da mekanı ortalaması maksadıyla iki kubbenin kesişmiş olduğu noktaya taşınmıştır. Bu sebepten bugünkü mihrabın hemen önüne cemaatin birinci safını ikiye bölen bir sütun rast gelmiş bulunmaktadır. Camiin genişletilme tarihi tam olarak 1612’dir. Bu ekleme sonunda ortaya çok garip bir camii ortaya çıkmıştır. Camilerde en önemli kısım mihraptır. Özellikle tüm caminin içinden rahatça görülecek bir konumu bulunur. Yeni ekleme sonunda mihrap caminin ortasına taşındığında sütunun arkasına denk gelmiştir. Buda Osmanlı Camii Mimarisinin en garip iç mekanlı camisi ortaya çıkmıştır. Camiye eski girişinden girilmektedir.

KÜLLİYENİN MEDRESESİ

Haseki Hürrem Sultan Külliyesinin iki numaralı yapısı medresedir. Medrese Caminin karşısına gelen ilk binadır. Klasik bir Osmanlı Medresesidir. Medrese üç tarafı odalarla çevrili revaklı bir avludan oluşan klasik bir yapıdır. 1551 tarihli vakfiyesi, külliye tamamlandıktan sonra yazılmıştır. Medrese çepeçevre revaklı bir avlunun üç yanına yerleştirilmiş kubbeli birimlerden meydana gelir. Medresenin güneyinde bugün sokağa açılan ana kapı, tam karşısında kuzeyde ise Dershane bulunur. Dershanenin iki yanından başlamak üzere sağda ve solda binanın ön cephesine uzanan oda dizileriyle medrese simetrik bir kuruluşa sahiptir. Kare avlu her cephede beş kemerli revaklarla çevrelenmiştir. Dershanenin önündeki yüksek ve oluklu tromplara binen kubbeli göz dışında tüm gözler pandantiflere oturan kubbelerle örtülmüştür. Revakın kemerleri bir aşırı kırmızı ve beyaz taştan, sütunları mermer, somaki ve granitten yapılmıştır. Sütun başlıklarından dördü nilüfer çiçeği deseninde, geri kalanlar baklavalıdır. Kemeri kırmızı ve beyaz mermerden geçmeli olan ana kapı zambak motifli bir alınlıkla taçlanmıştır. Medrese Vakfiyesi’nden anlaşılacağı üzere Medrese 16 öğrenci için yapılmıştır. Zira 16 hücre bulunmaktadır. En fazla öğrenci ise 1869 yılında 34 kişi olmuştur.

Tüm Osmanlı Medreseleri gibi Dershane kitlesi ana kitleden dışarı çıkar. Dershaneyi örten kubbe 6.80 m. çapındadır. Kubbe yüksekliği 11.40 metredir. Dershane 10 pencereden ışık alır. Kapının sağında ve solunda birer alt, karşısında iki alt iki üst, yan cephelerde yine iki katlı birer pencere vardır. Alt pencereler sağır kemerli, üst pencereler alçı şebekelidir. Aynı sistem, köşe odaları dışında iki alt ve bir üst olmak üzere düzenlenen talebe odaları pencerelerine de yansıtılmıştır. On altı talebe odasının her biri kubbelidir ve hepsinin içinde birer ocak bulunur. Avlunun iki yanında oda dizileri arasında karşılıklı iki dar hacim yer alır. Beşik tonozlu dar hacimlerden doğudaki loş bir hücre, batıdaki, eskiden helaların bulunduğu bahçeye açılan dehlizdir. Söz konusu bahçe sıbyan mektebinin önünde küçük bir oyun alanı şeklinde tasarlanmıştır. Medresenin giriş kapısı ile dershane kapısı üzerinde bulunan iki adet çini kitabe, koruma maksadıyla bugün Çinili Köşk’te muhafaza edilmektedir. Bu kitabelerden birisi üzerinde medresenin inşa tarihi ebcet hesabıyla “ve’l-hayru li-bânîhâ” 947 yılını gösterir. Bu yapılış yılı olan 1540 yılını gösterir.

KÜLLİYE DARÜŞŞİFASI

Haseki Hürrem Sultan Darüşşifası; İstanbul Suriçi Aksaray Haseki mahallesi Cevdet Paşa Caddesi üzerinde 1550 tarihinde inşa edilmiştir. Bu yapı külliyenin en son inşa edilmiş yapısıdır. Tahminen tüm yapılardan on yıl sonra yapılmıştır.  Külliyenin en özgün ve Osmanlı mimari tarihinde eşi olmayan yapısı darüşşifadır. Bu tip bir yapı pek yapılmamıştır. Kapısındaki kitabenin son mısrası, Hadika’ya göre, “Darü’ş-şifa vafi-i nas cihan” dır ve 1550 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.Külliye’nin diğer yapılarına bir avludan girilmektedir. Ama Darüşşifa’nın Cevdet Paşa Caddesinden bağımsız bir girişi vardır. Buradan sekizgen planlı bir açık avluya girilir. Bu avlu etrafında birbirine simetrik iki bölüm bulunmaktadır. Her bölüm 6 mekandan oluşur. İki simetrik bölüme de köşelerden girilmektedir. Tahminen bir bölüm erkekler için diğer bölümde kadınlar için olabilir. Bu ayrımın nasıl yapıldığı bilinmemektedir. Etrafında düzenlenen bu yapı, kubbe ile örtülü bu mekanlardan oluşan bir kompozisyonun ulaşabileceği esnekliğin ve Sinan’ın mekan düzenleme dehasının en güçlü örneğidir. Avluya açılan iki kubbeyle örtülü eyvandan on birer kare-kubbe ünitesine geçilmektedir. Burası hem ilaç verilen, hem de tımarhane ödevi gören ana bölümdür. Arkadaki yapıya bir kol olarak eklenen ve imaretle darüşşifa arasında kalan yoldan girilen bölümdeki iki bağımsız odanın ise ilaç hazırlamak için kullanıldığı düşünülebilir. Darüşşifa avlusundan geçilen kuzeydeki küçük avluda helalar düzenlenmiştir. .

KÜLLİYE İMARETİ

Haseki Hürrem Sultan İmareti; İstanbul Suriçi Aksaray Haseki caddesi ile Özbek Süleyman Efendi Caddesi’nin kesiştiği noktada 1540 tarihinde inşa edilmiştir. İmaret Mimarisinin öncü yapılarından biridir. Bu külliyenin de en şatafatlı yapısıdır. Külliyeye Ana kapıdan girilince külliyenin kuzeybatısında bulunan en büyük yapıdır. İmaret binasının ortası bir avludur. Bu avlunun dört yanında revaklar ile ayrılmış bir bir mekan bulunur. Bu imaret avlusunun batısında ve doğusunda hazırlık mekanları bulunur. Bu mekanlar iki tarafta da dörder kubbelidir. Kuzeyde ise iki kubbeli bir mekan olarak tasarlanmış mutfak mekanı bulunur. Bu mutfak mekanın toplam 6 ocak bacası vardır. Bu bacaların iki tanesi kubbenin üzerine eklenmiştir. En kuzeydeki 4 ocak ise sadece ocak bacasıdır. Bu altı bacalı bölüm oldukça büyük bir mutfaktır. Mutfak alanlarını kapatan kubbelerin üstlerinden yükselen bacalar tüm komplekse özgün bir form vermekte ve güney cephesinde hoş bir siluet yaratmaktadır. İmarethane hakkında yapacağımız tasvir ise elbette ki Merhum Turgut Cansever’in ehil bir üslupla yaptığı tasvirden daha güzel olamaz:  “İmaret, baklavalı başlıkları bulunan alçak beyaz sütunların taşıdığı zarif armudi kemerlerden oluşan revaklarla çevrelenmiş uzunlamasına avlunun iki yanındaki ve girişin karşısındaki beş ana bölümden oluşmaktadır. Revakları örten kubbe dizilerinin arkasında, kubbelerin tepe seviyesini aşan ve kaide ile birleşerek yükselen sekizgen kasnaklar üzerindeki fenerli on iri kubbe bu bölümleri örter. Narin sütunların baklavalı sütun başlıkları üzerinde, revak üst profilinin hemen altında, dar ve keskin bir köşe oluşturarak birbirine yaslanan iki kolun oluşturduğu armudi kemerlerdeki göğe yükselme ifadesine karşılık, şişkin fenerlerle tamamlanmış iri hacimli kubbelerin aşağıya dönük, altındakileri koruyan karşıt ifadeleri etkileyicidir. İnsan ölçeğindeki revakların üst profilinden itibaren, revak kubbelerinin arkasında ikinci sıradaki fenerli, iri hacimli kubbelerin imaret mimarisine hakimiyeti, azamet ve zarafet birlikteliğinin Sinan tarafından verilmiş ilk belirgin örneğidir. Haseki İmareti’nde, imaret avlusunun üç tarafına iki farklı seviyede yerleştirilen bu etkileyici kubbeler silsilesi, Osmanlı mimarisindeki yeni bir oluşum olarak Sinan’ın başarılarını da müjdeler. Yuvarlak sütunların baklavalı sütun başlıklarının üzerinden yükselen armudi kemer kolları, sivrilerek komşu kemerlerin kollarıyla birleşir. Bu kesişme noktasının tekrarından oluşan ahenkli dizinin ana biçim ve ifade özelliğini korumak ve gelişmek suretiyle Sinan’ın mimarîsinin önemli bir unsuru olarak diğer eserlerinde de uyguladığını görüyoruz.

Darüşşifa kapısının sağ tarafında bir çeşme bulunmaktadır. Bu çeşmenin kitabesindeki 1718 senesi tadilat tarihi olsa gerektir. Aynı kapının sol tarafında ise ahşap bir üç katlı ahşap bir konak bulunmaktadır ki, ilk yapılışında böyle bir konağın bulunup bulunmadığından emin değiliz. Ancak bu haliyle on dokuzuncu yüzyıl sonu veya yirminci yüzyıl başlarında inşa edilmiş olmalıdır.

KÜLLİYENİN SIBYAN MEKTEBİ

Hürrem Sultan Sıbyan Mektebi; İstanbul Suriçi Aksaray Haseki Caddesine cepheli olarak 1540 tarihinde inşa edilmiştir. Külliye ortasından yolun geçmesi ile Sıbyan mektebi kuzeydeki blokta kalmıştır. Medrese yanında bulunan sıbyan mektebi kare planlıdır. Sıbyan Mektebi iki kısımdan meydana gelir. Düz tavanlı bir oda ile, aynı büyüklükte kemerli bir revakla çevrili bir sofadan meydana gelir. Bu Osmanlı Mimarisinde Sofa veya Hayat adlandırılan bir alandır. Bu alana 5 basamak merdivenle iki yönden çıkılır. Üstü kapalı ve iki yanı açık olduğundan, burası açık dershane olarak kullanılır. Hayatın karşısında mektep için özel olarak düzenlenmiş gibi gözüken küçük bir bahçe bulunur. Bahçenin ortasında küçük bir havuz vardır. Havuzun çarpıcı yanlarından birisi tüm külliye zemininden toplanan suyun çörtenle havuza akmasıdır. Sıbyan mektebinin diğer bir girişi dışarıdandır. Bugün kapalı olan bu girişin çarpıcı bir saçağı bulunmaktadır. Bu kapının medrese ve sıbyan mektebine özel olarak yapıldığı düşünülmektedir. Taş duvar üstüne oturan ahşap konstrüksiyon ön cepheden gelen büyük çatının döndürülerek orijinal bir şekilde bitiş ve saçak oluşturması ile özgün bir detay yaratmaktadır. Yapının duvarları sokak cephesinde düzgün küfeki taşı, iç tarafta moloz taş, açık dershanenin kemerleri tuğla, kemerlerin bastığı nilüfer çiçeği başlıklı sütunlar granit ve mermerdir. Binanın üstü dört yüzeyli bir oturtma çatı ile örtülüdür. Açık bölümleri yağmurdan korumak amacı ile ahşap çatının sütunlu cepheler üstünde dışarı taşırılması ve enli saçağın dış kapının cephesinde döndürülerek duvara saplanan sundurmaya dönüşmesi kayda değer bir ayrıntıdır. Bu mektebin iki kubbeli ve biri açık, diğeri kapalı iki hacimden oluşan bir 15 yy. tipolojisine dayandığı ileri sürülebilirse de, anıtsal revakı ve düz tavanlı örtüsü ile tek odalı hayatlı bir evin Sinan tarafından özgün bir yorumu olarak da görülebilir. İstanbul’un basit olduğu derecede güzel sıbyan mekteplerinden biridir. Sıbyan mektebinin en önemli değerlerinden biri iç mekan tavan kaplamalarıdır. Tavandaki ahşap süslemeler İslam kültürüne özgü ve kaynağı ilk olarak Bursa Camilerinde görülen “kuazi kristalin yapıda” kaplamalardır.

Külliyeler

Turan Aknc Kitaplar