Kasımpaşa Piyale Paşa Külliyesi
Piyale Paşa Külliyesi; İstanbul Kasımpaşa Kaptanpaşa Mahallesinde, Piyale Baruthane caddesi ile Zincirlikuyu sokak, Sel sokakların çevrelediği alanda 1573 yılında Büyük Piyale Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Külliye camii, medrese, tekke, türbe, hazire, sıbyan mektebi, sebil, çarşı ve hamam bölümlerinden meydana gelir. Hadika’da etrafında kuyu ve taş musluk olduğu yazmaktadır. Külliye’nin yapıldığı arazi Haliç’in kuzeyinde içinde Piri Paşa Deresi’nin aktığı vadinin derinliğindedir. Bu yüzyılın ortalarına kadar İskan alanı dışında kalan bu bölgenin geliştirilmesi için 16. Yüzyılda karar alınmıştır. Sur içindeki nüfus yoğunluğunun dağıtılması için Kasımpaşa’nın bu bölgesine Külliyenin yapılmıştır. Kaptanı Derya Piyale Paşa burada bir tersane yaptırmıştır. Kasımpaşa deresi bağlantılı bir kanal yaptırdığı için Haliç’e kolaylıkla bağlanılmıştır. Hatta külliyenin malzemesi Kanal yoluna taşınmıştır. Paşanın vefatından sonra ise Kanal bakımı yapılmadığından dolayı buraya ulaşım sorun yaşatmıştır. Daha sonra burada gelişen mahalle ihmal edildiğinden terk edilmiştir. Bundan dolayı Külliyenin birçok bölümü zaman içerisinde yok olmuştur. Hamamın ise belli bölümleri kalabilmiştir.
KÃœLLÄ°YENÄ°N BANÄ°SÄ°

Piyale Paşa, 1515 tarihinde doğmuştur. Sultan I. Süleyman döneminde 14 yıl kaptan-ı derya görevinde bulunmuştur. Aslen Hırvat'tı. Babası sonradan müslüman olarak Abdurrahman ismini almıştır. Mohaç Muharebesi'ndan sonra Macaristan'dan devşirilen bir çocuk olarak küçük yaşlarda Enderun'a getirilip burada eğitim görmüştür. 1547'de Kapıcıbaşı olarak saraydan çıkmıştır. Sonra Gelibolu sancak beyi olmuştur. 1553'te aldığı beylerbeylik ile kaptan-ı derya unvanı verilmiş ve kaptan-ı derya unvanını 1567 yılına kadar korumuştur. 1555 ilkbaharında emrinde olan 60 parça gemiden oluşan bir filo ile ve Turgut Reis'le birlikte Fransa'ya yardımla görevlendirildi. 1556 ilkbaharında Oran'a hücum etti ama şehrin İspanyol valisi Kont Alcaudete, Fas Sultanı Mohammet es-Şeyh ile ittifak yaptı ve Piyale Paşa kaleyi ele geçiremedi. 1557'de yine Turgut Reis'le birlikte Tunus'ta Bizerte'ye bir akın tertip etti ve bu şehir Osmanlılar eline geçti. 1558'de Majorca'ya bir akın düzenledi ve bu Balearık adasını eline geçirdi. Bu başarılarından dolayı Cezayir Beylerbeyi payesi verildi. Sakız ve Cerbe Adası'nı almış, Cezayir'in ele geçirilmesini tamamlamıştır. İspanya, İtalya ve Fransa sahillerinde 67 kadar küçük adayı ele geçirmiştir. İspanya Kralı II. Felipe'nin donanmalarını zayıflatmış ve ünlü kumandanlarını esir almıştır.

Osmanlı donanmasının bu başarılarına karşı olarak İspanya, Papalık Devleti, Malta, Napoli Krallığı, Cenova Cumhuriyeti ve Floransa Cumhuriyeti büyük bir ittifak kurarak Cerbe adasına hücum ettiler ve bu adayı ellerine geçirdiler. Piyale Paşa ve Turgut Reis bu müteffikler donanması ile 9-14 Mayıs 1560 tarihinde Tunus'un Cerbe sdası açıklarında Cerbe Deniz Muharebesi'ne giriştiler. Piyale Paşa kumandasındaki Osmanlı Donanması, İspanyol kuvvetlerinin başını çektiği bir Haçlı Donanmasını yenilgiye uğrattı. Osmanlıların önemli bir zafer kazandığı bu muharebede Hristiyanlar ittifakı 60 parça gemi kaybettiler ve 18.000 denizci zayiat verdiler. Bu zayiata giden İspanyol denizcilerinin 600'nun "oficiales" adı verilen gayet iyi eğitim ve tecrübeli gedikli denizci ve 2.400 tüfekçi olması bu galibiyetin önemini daha da açığa çıkartmaktadır. Cerbe adası da tekrar Osmanlılar eline geri geçti. Sultan II. Selim'in kızı Gevher Sultan'la evlendi. 1564'de İspanya'a ait olan "Peron de Velz" adasını ele geçirdi. 1565'de Malta'nın Kuşatması'nda Turgut Reis ile birlikte görev yaptı. Fakat Turgut Reis'in çatışmalarda vurulması üzerine geri dönmek zorunda kaldı. 1566'da Sakız adasını aldı. 1568'de kaptan-i deryalık görevi yanında üçüncü vezir oldu. Sonra Lala Mustafa Paşa serdarlığı altında Kıbrıs'ı almak üzere gönderildi. Buradaki başarısından dolayı ikinci vezir payesi verildi. Bu görevde iken 1578 yılında vefat eden Piyale Paşa Kasımpaşa'da kendi yaptırdığı Piyale Paşa Camii'nin yanındaki türbesine gömüldü

KÃœLLÄ°YENÄ°N CAMÄ°SÄ°

Caminin Mimar Sinan tarafından yapıldığı bilinmektedir. Caminin tasarı ve inşa safhalarında Mimar Sinan tarafından tersane mimarlarının kullanıldığı bilinmektedir. Camii klasik 16.yüzyıl mimarisinin dışında bir tasarıma sahip olması farklı görüşlerin ortaya çıkmasını sebep olmuştur. Gülru Necipoğlu camiye ait 1563 ve 1573 tarihli olarak iki farklı vakfiyeden söz eder. İlk vakfiyede Piyale Paşa’nın Galata dışındaki Kozludere Mahallesine bir mescit yaptırdığı belirtilir. 1573 tarihli vakfiyede ise caminin tamamlanışını ve külliyenin diğer bölümlerinden bahseder. Piyale Paşa Malta Seferinden zafer ve ganimetle döneceğini düşünüp 1565 tarihinde caminin temellerini attırmıştır. Evliye Çelebi külliyenin yapılış süresinde caminin kuzey köşesinde yedi mermer küp dolusu altın bulunduğunu ve yapıların bu altınlarla yaptırıldığını anlatır. Yapı 1894 tarihli depremde caminin üst kubbeleri yıkılmış ve yapının ikinci katı zarar görmüştür. Cami 1943 yıllarında un deposu olarak kullanılmış 1952 ve 1968 tarihlerinde tamir edilmiştir. 2007 yılında ise Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından büyük bir yenileme yapılmıştır.

Turgut Cansever; aynı dönemdeki Azapkapı Sokollu Mehmet Paşa Camii’nin planimetrik yapısında Selimiye’den hareketle vücuda getirilmiş çözümlemenin benzerinin bu camide de uygulandığını söyler. İlk defa Selimiye Camii’nin giriş ve iki yan cephesinde köşe tromplarının altındaki seviyede taşıyıcı ayakların dışa doğru genişlemesi ile meydana gelen açıklıkların tonoz ile örtülmesi; Piyale Paşa Camii’nde de yapının belirgin bir unsuru olarak kullanılmıştır.

Çok kubbeli ulu camii tipinin eski örneklerinde görülen kalın ayakların yerini içerde sütunların almış olduğu camide pandantiflerin dışarıdan görülmesi, alanında yeni bir uygulamadır. Binayı üç yandan saran ahşap saçak zaman içerisinde yok olmuştur.

Sinan, Zal Mahmut Paşa ve Azapkapı Sokollu Mehmet Paşa camilerinde Selimiye’den hareketle yapı unsurlarının daha da ileri götürülmüş bağımsızlıklarını gerçekleştirilmiş, duvarı ve duvar sathını aynen koruma iradesiyle pencerelerinin tezyini diyagramatik düzenin, deniz cephesini teşkil edecek şekilde kullanılmıştır. Piyale Paşa Camii’nin kıble duvarı, yan cephelerle kıyaslanmayacak şekilde güçlü, meyilli ayaklarla desteklenmiştir. Ayakların arasındaki ve yan cephedekilerden daha ince bu duvarlar üzerinde, her aksta üst üste bir çift oluşturan üç pencere yer alırken, bunların üzerindeki tonozların alınlıkları yan yana sivri kemerli beş pencere ve üç yuvarlak tepe penceresi ile boşaltılarak dışa açılmıştır.

Şehzade, Süleymaniye ve Selimiye’de yapının iki yan cephesinde zemin ve kadınlar mahfeli seviyesinde yer alan dış revaklarla oluşturulmuş son cemaat yerleri, Piyale Paşa Camii’nde giriş cephesiyle bütünleşerek yapının üç cephesini sarmaktadır.

Azapkapı’da tamamen kapalı ve üst seviyedeki son cemaat yerine iki uçtan yukarı çıkılarak, camiye yandaki iki kapıdan girilmesi, cami mimarisi için yeni bir yaklaşım olarak inanç biçimi değişimine tekabül eder. Ancak bu çözümün gene de fonksiyonel bir değerlendirmenin sonucu olarak yorumlanması mümkündür. Piyale Paşa Camii’nde bu türden hiçbir etken olmadan mihrap aksındaki ananevi giriş kapısı iptal edilerek camiye iki yan kapıdan, Sinan’ın aynı dönmede yaptığı iki eserin müşterek bir özelliğidir. Müezzin mahfelinin mihrap aksında ve giriş cephesi üzerine yerleştirilmiş olması, her iki eserin ortak özelliği iken, minarenin hiç benzeri olmaksızın giriş cephesinin merkezine ve müezzin mahfilinin üzerine konumlandırılması, Sinan’ın her kendine özgü bir çözümleme olarak üretme iradesinin sonucudur.

Her türlü putlaştırmayı günah ve tehlike sayan İslam’ın bu muhteşem ikazının farkında olan Sinan’in, Piyale Paşa camiinde ortaya koyduğu çözüm, onun son eserlerinin en yüce mesajıdır. Sinan, Piyale Paşa Camii’nde ananevi payeli ve eşit ölçüde kubbelerle örtülü enlemsine genişleyen cami mekanını yeni bir ruh ve üslupla tekrar gündeme getirmiştir. Altı kubbenin yalnızca cami mekanının orta yerindeki iki yuvarlak sütunla taşınarak namaz sırasında imamı görmeyi zorlaştıran iri payelerin yarattığı mahsurun aşılması da, Sinan’ın payeli camiler geleneğine yeni bir katkısıdır.

Cami mekanı, mihrap ve giriş cephelerinde üçer olmak üzere eş büyüklükte altı kubbeyle örtülmüş olup bu kubbeler ortada iki muhteşem yüksek sütunun, iki yan cephede ise birer büyük ayağın taşıdığı sivri kemerler üzerine oturmaktadır. Bu kemerler dört cephede, cephe dış sahnına doğru uzayarak Selimiye’de olduğu gibi tonozlara dönüşmekte ve yan sahınlar da camiyi, dışa doğru genişleten kadınlar mahfelini, giriş cephesinde kadınlar mahfelinin üzerini örterken, üç cephede kubbelerin dışa itme etkisini karşılar. Mihrap cephesinde kubbelerin dışa itme etkisinin, ikisi köşelerde kadınlar mahfeli tonozlarını; ortada dört adet kubbenin oturduğu kemerleri destekleyen ayaklar ve destek kuleleriyle karşılanmış olması, bu cepheyi Süleymaniye mihrap cephesiyle akraba kılmaktadır. Piyale Paşa Camii’nin üç cephesini oluşturan son cemaat yerinin alçak çatılı, geniş saçaklarla örtülü boşluklarına karşılık, çok sayıda pencereyle iç mekanı dışa açan mihrap cephesi duvarının destek ayaklarına Süleymaniye’de olduğu gibi diziler halinde tezyini ve güçlü bir koruma ve durdurma ifadesi kazandırma yaklaşımı, tecrübenin yeni çözümlere nasıl temel teşkil edeceğini de gösterir.

Bu tavır, Sinan tarafından denenmiş, itibar edilen bir mimari yaklaşımın tek ve en iyi çözüm olarak putlaştırılmasının nasıl önleneceğini de dair bir örnek olmak üzere insanlığa sunulmuş bulunmaktadır.

Sinan’ın kubbe kasnağına yerleştirilen pencerelerle cami iç mekanını aydınlatma yolundaki çözümü Piyale Paşa Camii’nde niçin terk ettiğini anlamak için de, varlığın yapısı meselesini gündeme getiren İslami düşünce ve inanç sisteminin değerlerinden hareket etmek gerekir. Kubbelerinin ayrılmaz parçası olan tonoz alınlarındaki mihrap cephesindeki pencerelerin renkli camlardan süzülen zengin ışık seliyle aydınlatılmasındaki güzellik, Piyale Paşa camiindeki en önemli başarı öğesidir. Kubbe kasnaklarının birbirine yakınlığı yüzünden gerçekleştirilmesi mümkün olmayan kasnak pencerelerinden vazgeçilmesi, kubbe ve kemerlerin küresel, dairevi kavislerinin yarı loş ortamda oluşturduğu güzellik, mihrap duvarının pencereli, renkli sathını güçlendirme arzusunun bir sonucudur.

Piyale Paşa camiinin açıklanması en zor olan konulardan biri, kadınlar mahfelinin camiin iki yan cephesinde saçak altına çok geniş bir yarı açık alana sahip olması, aynı şekilde zemin seviyesinde de son cemaat yerinin binayı giriş ve yan cephelerinden saracak şekilde düzenlenmiş olmasıdır. Eyüp Zal Mahmut Paşa Camiinde kadınlar mahfelinin geniş tutulmasının sebebi Eyüp Sultan’ı ziyarete gelen kadın sayısının çokluğundandır. Piyale Paşa Camiinde bu mekanın neden bu kadar büyük olduğu anlaşılamamıştır. Bugün caminin abdest alma yerleri mevcut değildir. Cami giriş cephesi tarafında binaya gayri muntazam bir şekilde bağlanmış gergi çubuklarıyla baklava başlıklı sütunlar binanın özgün parçası değildir. Kılıç Ali Paşa Camiindeki gibi abdest alma yerlerini örten bir saçak olduğu düşünülse de, bu ekin son yıllarda yapıldığı sanılmaktadır.

Bursa Ulu Camii ve Edirne Eski Camii gibi 15. Yüzyıl camilerine hakim olan güç ifadesine Sinan bu camide yeni bir yorum getirmiştir. Enlemesine genişleyen payeli cami tipolojisine yeni bir ruh kazandırmayı Osmanlı Devleti’nin ulaştığı noktada gerekli sayan Sinan’ın 30’dan fazla Akdeniz adasını fethetmiş bir Kaptanı Derya’nın gücünü yaptırdığı camide temsil etmek istemesi tabiidir.

KÃœLLÄ°YENÄ°N TÃœRBESÄ°

Türbe caminin haziresindedir. Hazirede cami görevlileri, tekke mensupları ve birçok denizcinin mezarı bulunmaktadır.  Türbe 1578 tarihinde düzgün kesme taÅŸtan sütunlar üzerine düz atkılı, ahÅŸap çatılı revaklarla çevrilmiÅŸ olarak ahÅŸap kasnak üzerine basık kubbeli olarak inÅŸa edilmiÅŸtir. Ä°ki kat görünümdeki yapının üstte her yüzeyinde sivri kemerli aÅŸağıda sivri hafifletme kemerleri altında basit mermer söveli dikdörtgen pencereleri bulunur.

Sade olan türbenin iç mimarisini kubbe eteği ve kasnaktaki basit silmelerden başka hareketlendirecek bir şey yoktur. Türbede Piyale Paşa ve onun ailesine ait olan üç ahşap sanduka ve on tane mermer lahit olmak üzere 13 adet mezar bulunur. Bitki motifleriyle bezenmiş lahitler son onarımda özensiz bir şekilde boyanmıştır.

Külliyeler

Turan Akýncý Kitaplarý