Sultanahmet Sultan I. Ahmet Külliyesi
Sultan I.Ahmet Külliyesi; İstanbul Suriçi Sultanahmet meydanında, Ayasofya müzesinin karşısında 1609-1616 yılları arasında Sultan I.Ahmet tarafından mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya inşa ettirilmiştir. Sultan I. Ahmet tarafından 1609 yılında büyük bir törenle yapımına başlanmış ve 1616 yılında tamamlananmış olan Sultan Ahmet Külliyesi, İstanbul’daki en büyük külliyelerden biri olma özelliğine sahiptir. Külliyede kullanılan bitkisel motifli 20.000 fazla çiniden dolayı Batı’da “ Mavi Cami” olarak da bilinir. Bu anıtsal yapı için Evliya Çelebi’nin yazdığına göre; yedi saray yıktırılmıştır. Külliyenin Osmanlı klasik mimari anlayışının son örneklerinden biri olması, yapıya ayrı bir değer katmıştır. Külliyenin ana yapıları; cami, imaret, medrese, hünkar kasrı, hamam, çeşme, darüşşifa, sıbyan mektebi, arasta, sebiller, kiralık odalar, evler ve mahzenlerdir. Külliye yapıları, Akarat-ı Vakf-ı Şerif’de ayrıntılı olarak verilmiştir.
KÜLLİYENİN BANİSİ

Sultan I. Ahmet veya Osmanlı ismiyle 1590 yılında doğmuştur. 14. Osmanlı padişahı, 93. İslam halifesidir. Babası Sultan III. Mehmet, annesi Handan Sultan'dır. Babasının vefatı üzerine 21 Aralık 1603'te Eyüp Sultan'da kılıç kuşanarak tahta geçti. Sultan I. Ahmet, Kanuni Sultan Süleyman'dan sonraki padişahlar içinde devlet işleriyle yoğun şekilde uğraşan ilk padişah olarak kabul edilir. Sultan I. Ahmet yakalandığı tifüs hastalığından 1617 yılında 27 yaşında vefat etti ve Sultanahmet Camii yanındaki türbesine defnedildi. Saltanatında, hanedan veraset sistemini değiştirip kardeş katli yasasını kaldırmıştır. Yerine ailenin aklı başındaki en büyük üyesi padişah olur sistemini getirmiştir. Bu yeni yasanın, şehzadeler arasındaki rekabetin ve taht kavgalarının, taht için gerçekleştirilen kardeş katillerinin önlenmesi açısından Osmanlı tarihinde çok büyük önemi vardır.

Şehzade Ahmet, henüz 13 yaşındayken, 37 yaşındaki babası Sultan III. Mehmet vefat eder. Nasıl ki babası kendinden evvelki Sultanlara nazaran en genç yaşta hayatını kaybetmiş hükümdar ise, I. Ahmet de o vakte kadar babasının vefatıyla tahta geçenlerin arasındaki en genç hükümdardır. Bu beklenmedik vefat üzerine, Sultan I. Ahmet'in cülusu hemen ertesi gün apar topar vuku bulmuştur. Bu cülusun, Osmanlı tarihindeki yeri bambaşkadır. Yeni padişah, devlet tecrübesi için mühim olan sancağa çıkmamıştı. Bu sebeple bir kapı halkı da yoktu. Hatta, babaannesini eski saraya gönderdiğinde saray sanki bomboş kalmaktaydı. Henüz sünnet dahi edilmemiştir. Sünneti ancak padişah olduktan sonra yapılmıştır.

Anadolu beyliklerinin en uzun ömürlülerinden birisi olan Ramazanoğulları Beyliği, Yavuz Sultan Selim döneminde 1510 yılından sonra ise Osmanlılar'a tabi olmuştu. Sultan I. Ahmet dönemine denk gelen 1609 yılından sonra Adana'nın Halep'e; Sis ve Tarsus'un da Kıbrıs Beylerbeyiliğine bağlanmasıyla Ramazanoğulları Beyliği sona ermiştir. Sultan I. Ahmet, böylece Ramazanoğulları Beyliği'ne resmen son vermiş oldu.

Yavuz Sultan Selim döneminde binlerce taraftarı ile ayaklanan Bozoklu Celal, Osmanlı Devleti için büyük problem olmuştu. Bu isyanlar bastırıldı ise de Anadolu'da meydana gelen iç isyanlar ve karışıklıklara yine Celali İsyanları denildi. Sultan I. Ahmet döneminde Celali İsyanları tekrar patlak verdi. Tavil Ahmet, Canboladoğlu, Kalenderoğlu ve Deli Hasan ayaklanmaları bunlardan en önemlileridir. Bu sırada Sadrazam olan Kuyucu Murat Paşa son derece sert bir askerdi. Acıma nedir bilmezdi. Öldürttüklerini açtığı kuyulara attırmak gibi bir alışkanlığı olduğundan kendisine "Kuyucu" lakabı takıldığı söylenir. Kuyucu Murat Paşa'nın ısrarlı ve sert politikaları sonunda Celali İsyanları zor da olsa bastırıldı.

Yıldırım Beyazıt döneminde başlayıp, Fatih Sultan Mehmet döneminde kanunlaşan kardeş katli yasasını kaldırmıştır. Yerine ekber ve erşet sistemini getirmiştir. Böylece oğullarından üçü padişah olmuştur. Bunlar sırası ile; Genç Osman, IV. Murat ve İbrahim'dir. Ayrıca kardeşi Mustafa'yı da önceki padişahlar gibi katletmemiş, yaşamasına izin vermiştir. Nitekim kardeşi Mustafa da padişah olmuştur. Bu yeni kanun, kardeş katlini önlemesi açısından Osmanlı tarihinde büyük bir önemi haizdir.

KÜLLİYENİN CAMİSİ

Külliye camii İstanbul’daki altı minareli tek cami olma özelliğine sahiptir.  Üç şerefeli dört minare caminin dört köşesine, kalan iki şerefeli kısa minarelerse, avlunun karşılıklı iki köşesine gelecek şekilde inşa edilmiştir.  Dört adet fil ayağı üzerine oturan 33,6 metre çapında ve 43 metre yüksekliğindeki caminin ana kubbesi, dört yarım kubbeyle desteklenmiştir. Bu tavan örtüsü Şehzadebaşı Camisi’ndeki tavan örtüsünün bir benzeridir. Caminin önünde ve iki yanında, pencereli duvarlarla çevrilmiş dış avlusunun sekiz kapısı vardır. Mermer döşemeli şadırvanlı avlu otuz kubbeyle çevrilidir.  Avludaki altı sütunlu şadırvanın lale ve karanfil motifleri göz alıcıdır. Caminin iç avlusuna merdivenli üç kapıdan girilir. Bu kapılar ve dış avlunun cümle kapısı bronzdandır. Caminin sedef kakmalı minberinde, işlemeli müezzin mahfili ve mihrapta mimari ayrıntılar işlenmiştir. Ayrıca halı ve kilimler, rahleler, kalem işleri ve renkli cam pencerelerle yapı sanatsal değerini somutlaştırmayı başarmıştır.

Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate sayan en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 200'den fazla renkli cam ile aydınlatılmıştır. Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubari tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camiidir.

Sultanahmet camiinin tasarımı Osmanlı cami mimarisi ile Bizans kilise mimarisinin 200 yıllık sentezinin zirvesini oluşturur. Komşusu olan Ayasofya'dan bazı Bizans esintileri içermesinin yanı sıra geleneksel İslami mimari de ağır basar ve klasik dönemin son büyük camisi olarak görülür. Caminin mimarı, büyük usta Mimar Sedefkar Mehmet Ağa'nın "boyutta büyüklük, heybet ve ihtişam" fikirlerini yansıtmada başarılı olmuştur. Köşe kubbelerin üstündeki küçük kulelerin eklenmesi dışında, geniş ön avlunun cephesi Süleymaniye Camii'nin cephesiyle aynı tarzda yapılmıştır. Avlu neredeyse caminin kendisi kadar geniştir ve kesintisiz bir kemer altıyla çevrilmiştir. Her iki tarafında abdesthaneler vardır. Ortadaki büyük altıgen fıskiye avlunun boyutları göz önüne alındığında küçük kalır. Avluya doğru açılan dar anıtsal geçit kemer altından mimari olarak farklı durur. Yarı kubbesi kendinden daha küçük çıkıntılı bir kubbe ile taçlandırılmış ve ince sarkıt bir yapıya sahiptir.

Her katında alçak düzeyde olmak üzere, caminin içi İznik'te 50 farklı lale deseninden üretilmiş 20 binden fazla çini ile bezenmiştir. Alt seviyelerdeki çiniler geleneksel iken, galerideki çinilerin desenleri çiçekler, meyveler ve servilerle gösterişli ve ihtişamlıdır. 20 binden fazla çini İznik'te çini ustası Kasap Hacı ve Kapadokyalı Barış Efendi'nin yönetiminde üretilmiştir. Her çini başına ödenecek tutar sultanın emriyle düzenlense de çini fiyatı zamanla artmış, bunun sonucunda kullanılan çinilerin kalitesi zamanla azalmıştır. Renkleri solmuş ve cilaları sönükleşmiştir. Arka balkon duvarındaki çiniler 1574'teki yangında zarar gören Topkapı Sarayı'nın hareminden geri dönüştürülen çinilerdir. İç kısmın daha yükseklerine mavi boya hakimdir, fakat düşük kalitelidir. 200'den fazla karışık leke desenli cam doğal ışığı geçirir, bugün avizelerle desteklenmişlerdir. Avizelerde devekuşu yumurtası kullanımının örümcekleri uzak tuttuğunun keşfedilmesi örümcek ağlarının oluşumunu engellemiştir. Kuran'dan sözler içeren hat dekorasyonlarının çoğu zamanın en büyük hat sanatçısı Seyit Kasım Gubari tarafından yapılmıştır. Yerler yardımsever insanlarca eskidikçe yenilenen halılarla kaplıdır. Pek çok büyük pencere geniş ve ferah bir ortam hissi vermektedir. Zemin kattaki açılır pencereler "opus sectile" adı verilen bir döşeme şekliyle dekore edilmiştir. Her kavisli bölüm bazıları ışık geçirmeyen 5 pencereye sahiptir. Her yarı kubbe 14 pencereye ve merkez kubbe 4'ü kör olmak üzere 28 pencereye sahiptir. Pencereler için renkli camlar Venedik sinyorundan sultana hediyedir. Bu renkli camların çoğu bugün sanatsal değeri olmayan modern versiyonlarıyla değiştirilmiştir.

Caminin içindeki en önemli unsur ince işçilikle oyulmuş ve yontulmuş mermerden yapılma mihraptır. Bitişik duvarlar seramik çinilerle kaplanmıştır. Fakat çevresindeki çok sayıda pencere onu daha az ihtişamlı gösterir. Mihrabın sağında zengin dekore edilmiş minber bulunur. Cami en kalabalık halinde dahi olsa herkesin imamı duyabileceği şekilde tasarlanmıştır.[kaynak belirtilmeli]Sultan mahfili güneydoğu köşesindedir. Bir platform, iki küçük dinlenme odası ve sundurmadan oluşur ve padişahın güneydoğu üst galerideki locasına geçişi bulunur. Bu dinlenme odaları 1826'da yeniçerilerin ayaklanması sırasında veziriazamın yönetim merkezi oldu. Hünkar Mahfili 10 adet mermer sütunla desteklenmiştir. Zümrüt, gül ve yaldızlarla süslenmiş ve yaldızlarla 100 adet Kuran işlenmiş kendi mihrabı vardır. Caminin içindeki birçok lamba zamanında altın ve diğer değerli taşlarla ve de içinde devekuşu yumurtası ya da kristal toplar bulunabilecek cam kaselerle kaplıydı. Bu dekorların tümü ya kaldırıldı ya da yağmalandı.

Duvarlardaki büyük tabletlerde halifelerin isimleri ve Kuran'dan parçalar yazılıdır. Bunları orijinal haliyle 17. yüzyılın büyük hat sanatçısı Diyarbakırlı Kasım Gubari yapmıştır, fakat yakın zamanda restore edilmek için kaldırılmışlardır. Minarelerin sayısı ortaya çıkınca sultan küstahlıkla suçlanmıştır çünkü o zamanlarda, Mekke'deki Kabe'de de 6 minare bulunmaktadır. Sultan bu problemi Mekke’de olan (Mescidi Haram) camiye yedinci minareyi yaptırarak çözer. 4 minare caminin köşelerindedir. Kalem şeklindeki bu minarelerin her birinin 3 şerefesi vardır. Ön avludaki diğer iki minare ise ikişer şerefelidir. Yakın zamana kadar müezzin günde 5 kere dar sarmal merdivenleri çıkmak zorunda kalıyordu, bugün ise toplu dağıtım sistemi uygulanıyor ve diğer camilerce de yankılanan ezan şehrin eski bölümlerinde de duyuluyor. Türklerin ve turistlerin oluşturduğu kalabalık günbatımı vaktinde, güneş batarken ve cami renkli projektörlerle parlak bir şekilde aydınlatılmaya başlarken parkta toplanıp yüzünü camiye vererek akşam ezanını dinliyorlar.

HÜNKAR KASRI

Sultan Ahmet Külliyesi’nin diğer bir yapısı Hünkar Kasrı’dır. Padişah’ın namazdan önce ve namazdan sonra dinlenmesi için caminin dış avlusuna yapılan mekan, 1949 yangınından sonra elden geçirilmiştir.

KÜLLİYE TÜRBESİ

Külliyenin kuzeydoğu köşesinde, tek kubbeli kare plan üzerine inşa edilen Külliye Türbesi yer alır. Türbede Sultan I. Ahmet, hanımı Kösem Sultan, oğulları IV. Murat ve II. Osman’ın yanı sıra sultanın bazı torunları gömülüdür.

KÜLLİYE MEDRESESİ

Sultanahmet Külliyesi Medresesi; İstanbul Suriçi Sultanahmet Meydanı’na cepheli olarak 1617 tarihinde tamamlanmış olan Sultan I.Ahmet Külliyesinin bir yapısıdır. , Sultan I. Ahmet tarafından 1610–1617 yıllarında yaptırmış olan külliye, cami, hünkar kasrı, türbe, darülhadis medresesi, darülkurra, sıbyan mektebi, çeşme, sebiller, darüşşifa, imaret, hamam ve arastadan meydana gelmektedir. Sultanahmet Külliyesi dönemin mimarbaşı Sedefkar Mimar Ağa tarafından yapılmıştır.

Bu yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan Darü’l-Hadis Medresesi külliyenin kuzeydoğusunda, türbenin yakınında yer almaktadır. Medrese kıbleye paralel olarak dikdörtgen planlı bir avlu çevresinde yapılmıştır. Medrese revaklar, hücreler ve dershane-mescitten meydana gelmiştir. Ayrıca türbenin girişi hücrelerin arasındaki bir geçit ile revaklara bağlanmıştır. Kesme taştan yapılan medresenin dikdörtgen planlı avlusunun ortasına da yuvarlak mermer bir havuz yerleştirilmiştir. Bu havuzun üzerinin altı sütunla taşınan bir çatı ile örtüldüğü sanılmaktadır. Avlu etrafında sıralanmış 24 hücre bulunmaktadır. Osmanlı mimarisinde medreselerde genellikle 12 veya 16 hücre olmasına karşılık bu medresede hücre satısının 24’e çıkması yaptıranın padişah ile bağlantılı olduğunu düşündürmektedir.

Medrese hücrelerinin çoğunda dışarıya ve revaklara açılan pencereleri bulunmaktadır. Hücreler içerisinde nişler ve bir de ocağa yer verilmiştir. Hücrelerin üzerleri küçük kubbelerle örtülmüştür. Hücrelerin kuzey köşesine yerleştirilen dershaneye kuzeydoğudan girilmektedir. Zeminden üç basamakla yükseltilmiş olan bu dershanenin mescit olarak kullanıldığı da kıble duvarındaki mihraptan anlaşılmaktadır. Kütlevi görünümdeki dershane kuzeybatıdan hücrelerle birleşmektedir. Cephelerinde iki katlı pencerelerin bulunduğu dershanenin üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Medrese 1924 yılına kadar faaliyetini sürdürmüş, 1935 yılında onarılmış ve avlusu camlı bir çatı ile örtülmüştür. Günümüzde Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü’nün deposu olarak kullanılmaktadır.

KÜLLİYE SIBYAN MEKTEBI

Sultanahmet Sıbyan Mektebi; İstanbul Sultanahmet’te, Sultan I. Ahmed’in 1609–1619 yıllarında yaptırmış olduğu yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan sıbyan mektebi Sedefkar Mehmet Ağa tarafından 1619 yılında tamamlanmıştır. Sıbyan mektebi caminin dış avlu duvarının köşesinde yer almaktadır. Küfeki taşından yapılmış olan mektebin zemin katında bir çeşme ile dükkânlar, üst katında da kare planlı dershane bölümü bulunmaktadır. Dershanenin dışa kapalı olan kuzey duvarının ortasına iki yanında birer niş bulunan ocak yerleştirilmiştir. Yapı güneydoğu ve güneybatı cephelerinde üçü altta, üçü de yukarıda olmak üzere altı pencere ile aydınlatılmıştır.

Sultanahmet’te 1912 yılında çıkan yangın sırasında harap olmuş, daha sonra restore edilmiştir. Günümüzde içten tavan, dıştan da kurşun kaplı kırma bir çatı ile örtülüdür. Orijinal durumunda yangın geçirmesinden ötürü kubbeli olup olmadığı bilinmemektedir. Külliyenin kıble yönünde bulunan Arasta Çarşısı’nın bir bölümünde Mozaik Müzesi, kalan kısımda ise turistik eşya satan dükkânlar faaliyet gösteriyor bugün.  Sokullu Mehmet Paşa yokuşu üzerinde bulunan külliye imareti;  darüşşifa ile birlikte, Sultan Ahmet Teknik Lisesi olarak kullanılıyor. Külliye sebillerinden üçü günümüze ulaşmıştır. Bunlardan biri arastanın içinde, bir diğeri dış avlu kapısında, üçüncüsüyse türbe yakınlarındadır.

Külliyeler

Turan Aknc Kitaplar