Saray Mektepleri
Bu mektepler, saraydaki çocukları okutmak, hünkarın hizmetinde bulunacak memur ve müstahdemleri yetiştirmek üzere saray içinde açılan mekteplerdir. Bunlar da:
Sehzadegan Mektebi

Osmanlı şehzadelerinin okudukları mekteptir. Bu mektep, Topkapi Sarayi'nin Harem dairesinde Dâru's-saade Agasi'nin bulundugu binanin üst katindadir. Mektebin âmiri, adi geçen agadir. Tahsil derecesi, halka açik olan ve halk çocuklarinin devam ettikleri "Sibyân Mektebi" seviyesindedir. Osmanli hanedanina mensub olanlarin bir kisminin ilimde ileri merhalede bulunmaları, onların söhretlı ve devrin en bilgili hocalarının nezaretinde yetismis olmalarındandir. Sibyan mekteplerinde olduğu gibi burada da okuma-yazma, Kur'an-i Kerim, dört islem gibi basit bilgiler verilirdi. Şehzadelerin ilk defa derse basladiklari zaman ve onlar için yapilan tören Türk maarif tarihi bakimindan önemlidir. Bu tören, sehirde halk tabakasi çocuklarinin mektebe ilk baslama zamaninda yapilan ve "Bed'-i Besmele" denilen törenden daha parlak ve muhtesem olurdu.

Enderun Mektebi

Ilk defa I. Murad tarafindan tesis edildigi, II. Murad döneminde müfredat programinin gelistirildigi veya Fâtih tarafindan kuruldugu belirtilen Enderûn mektebinin, devletin kudretini korumaya kabiliyetli bir (kapi-kulu) sinifi yetistirmek için çesitli odalarda, muhtelif kademelerde egitim ve ögretim faaliyeti yürüttügü ve Acemî oglanlar arasinda seçilen talebelerin (Gilmân) buralarda 7-8 yil tahsil gördügü anlasilmaktadir. Osmanli Devleti'nde Enderûn, özellikel XV. yüzyil ortalarindan itibaren medrese disinda en önemli resmî egitim kurumu ünvanini tasimaktadir. Daha çok mülkî ve askerî idarecilerin yetistirildigi bu mektep, Osmanli merkez ve tasra bürokrasisinde gerekli insan gücü kaynagini olusturmak için kurulmustur. Bu vasfi ile resmî Osmanli ideolojisi veya zihniyetinin ögretilip gelistirildigi temel egitim birimini teskil ettigi gibi idarî ve siyasî hedeflerin tayininde, devletin ana kurumlarinin isleyisinde önemli bir yere sahip olmustur. Biraz önce belirtildigi gibi kurulus tarihi hakkinda farkli görüsler bulunmakla beraber bunun II. Murad zamaninda Edirne Sarayi'nda teskil edildigi, ancak gerçek ve olgun teskilatina Fâtih döneminde kavustugu söylenebilir. Böyle bir kurumun teskilinde esas hedef, askerî temele dayanan Osmanli Devleti'ne yetenekli komutan yetistirmek ve devamli büyüyen ülkenin farkli din, dil ve kültürlere mensub kitleleri idare edecek saglam yönetici kadrolari temin etmekti.

Enderun Mektebi, Topkapi Sarayi içinde idi. Enderun tabiri de bunu göstermektedir. Buraya devsirmeden gelen çocuklar alinirdi. Bununla beraber bazan rehine olarak Istanbul'a getirilmis olan baska devlet hükümdarlarinin çocuklari da alınırdı. Mektebin teskilâti zamanla bir hayli degisiklige ugrayarak XVII. asirda bilhassa acemi oglanlar mektebine son sekilleri verildigi sirada kat'î seklini almis ve yedi odaya, yani sinifa ayrilmisti. Her odanin basinda bir aga bulunurdu. Bu odalar sunlardir:

Küçük oda: (Hâne-i sagir)
 
Büyük oda: (Hâne-i kebir)
 
Bu iki odadakiler yalniz okuyup yazarlardi. Bunlar Enderûn mektebinin ibtidai yahut hazirlik sinifi durumunda idiler. "Dolama" denilen elbiseyi giydikleri için bunlara "Dolamali" da denirdi. Bunlarin sayilari digerlerinden daha fazla idi. Kapi agasinin maiyetinde bulunurlardi. Anahtar, serbet ve peskir isleri büyük odalilara aitti.

Dogancilar odasi (Hâne-i bazban)

Hünkârin avda kullandigi doganlara bakan 40 kisilik bir sinifti. Agalarina "doganci-basi" denirdi.

Seferli odasi

Bu odadakiler, hünkârin çamasirlarina bakar, sarik, seccade hizmeti gibi seyler bunlara aitti. Câmide, hünkârin üzerinde namaz kilacagi seccadeyi bunlarin agasi serer ve padisahi tatmin etmek için evvela kendisi bu seccade üzerinde secde ederdi. Sarayin mefrusat isi de bunlarin hizmet alanina girmekteydi.

Kiler odası

Bunlar, sarayin yiyecek ve içecegi ile ugrasir, onlara bakarlardi. Agalari kilerci-basi idi. Bilhassa hünkârin yiyecegi yemegin tadina bakmak, onlarda zehirleyici bir maddenin olmadigina inandirmak için mutfakta hazirlanan yemek tablasini padisahin yemek odasina kadar götürüp bizzat sofraya koymak bunlarin baslica vazifelerindendi.

Hazine odasi

Agalari, hazinenin muhafazasi ile mesgul olurlardi.

Has oda

Bunlar, "zülüflü" denilen 40 agadan mütesekkildi. Gece-gündüz hünkârin hizmetinde bulunurlardi. Hirka-i serifte devamli olarak dua ederlerdi. Bunlarin agasina "Odabasi" denirdi. Hünkâri giydirip kusatmak bunlarin vazifeleri arasindadir. Has odabasi, kapi agasindan sonra en yüksek rütbeli idi. Bunun için mührü hümâyunlardan birini tasirdi. Enderûnlularin yalniz küçük ve büyük odadakiler degil, digerleri de bir san'at ve hüner sahibi olmaktan geri durmazlardi. Dinî tahsil ve Kur'an-i Kerim tilaveti, en çok mesgul olduklari saha idi. 1045 (1635) senesinde Evliya Çelebi'nin 20 yaslarinda iken Ayasofya'da müezzin mahfilinde okudugu Kur'an, Sultan IV. Murad'in hosuna gittigi için saraya alinmasini istemistir. Sarayda kendisine verilen kitaplardan anlasildigina göre buradaki tahsil, medreselerde oldugu gibi dinî egitime dayali ve hatta seviye itibari ile medreselerden daha yüksek bir mevkide görünmektedir. Atâ tarihinde Enderûn'da okutulan ders ve takip edilen sistem hakkinda genis bilgi bulunmaktadir. H. XIII. asra kadar bu mektepten pek çok devlet adami yetismistir. Nitekim 79 sadrazam, 36 kaptan-i derya, 3 seyhülislâm isminin Atâ tarihinin ikinci cildinde verilmesi bunu göstermektedir.

Meskhane

Musikî, refah, servet ve medeniyetle birlikte yürüyen bir san'at olduguna göre Osmanlilar'da da ayni sekilde kendisini kabul ettirmistir. Gerçekten, Osmanlilarin yükselislerine paralel olarak pek çok musikî âletinin bu dönemde meydana çiktigi bilinmektedir. Kaynaklarimiz, II. Murad'dan itibaren konu ile ilgili eserlerin Osmanli sultanlarina sunuldugunu kaydederler. 1045 (1635) senesinde saraya alindigi zaman oradaki musikî hayatini anlatan E. Çelebi, "Meskhanenin" has hamam yaninda bulundugunu nakleder. O, burada gece-gündüz saz ve fasillar dinlendigini de anlatir (E. Çelebi, I, 245). Burada musikî tahsil edildigi, devrin en iyi ustalarindan ders alindigi da kaynaklarda belirtilir. Bugün, hâlâ mûsikimizin en ziyade muteber olan ilahî, semaî, beste, pesrev gibi eserleri, meskhaneden çikan üstadlarin eserleridir.

ASKERI MEKTEPLER

Istanbul'u fethetmekle dünyanin en büyük ve egitilmis ordusuna sahip oldugunu gösteren Osmanli Devleti'nin, dönemine göre modern askerî mektepler açacagi kaçinilmaz bir sonuçtu. Gerçi daha önce de ocaga hizmet etmek isteyen ve bunlarin yetismesini saglayan mektep seklinde olmasa bile çesitli müesseseler vardi. Bu sinifa giren mektepleri üçe ayirabiliriz. Bunlar, daha ziyade askerî teskilati ilgilendirdigi için üzerinde fazla durmuyor, sadece isimlerini vermekle iktifa ediyoruz. Bu mektepler, Acemioglanlar mektebi, Mehterhâne ve Canbazhânedir. Mehterhâne, Osmanli Devleti'nin kurulusu ile birlikte ortaya çiktigi sanilan bir müessesedir. Selçuklu hükümdari Alaeddin Keykûbad'in bagimsizlik nisânesi olarak Osman Gazi'ye gönderdigi hediyeler içinde bulunan davulun, bu müessesenin temelini teskil ettigi kaynaklarda belirtilmektedir. Canbazhâneye gelince bunun asil vazifesinin ne oldugu kesin olarak bilinememektedir. Bunlarin XV. asrin ilk yarisinda ortaya çiktiklari kabul edilmektedir. Askerî teskilâtin genislemesi ve bu teskilâtin ayri ayri siniflara ayrilmasindan sonra, her sinifin egitimi için uygun olan mekteplerin açildigi bilinmektedir. Tophane, Kiliçhâne, Tüfekhâne, Humbarahâne gibi mektepleri sayabiliriz. Bu arada, ismi mektep olan daha bazi kuruluslarin da bulundugunu belirtmekle yetiniyoruz.

MEDRESELERDEKİ EĞİTİM VE ÖGRETİM METODU

Islâm egitim tarihi içinde müstesna bir yeri bulunan Osmanli medreseleri, yüksek tahsili gerçeklestiren müesseselerdi. Bununla beraber Osmanli medreselerindeki egitim ve ögretim sistemi, hiç süphesiz diger Islâm devletlerinde oldugu gibi bir usûl takip etmis olup, medreselerin adedi arttikça bunlar da derece ve siniflarina göre bir tertibe tabi tutulmuslardi.

Osmanlilar'da Fâtih Sultan Mehmed'le medrese ögretimi belli bir kanuna baglandi. Dersler kahvaltidan sonra baslar ve ögle namazina kadar devam ederdi. Ögrenci ögleden sonra kütüphane veya câmide çalisirdi. XV. asirda günde dört, XVI. asirda ise bes ders okutuldugu anlasilmaktadir. Nitekim Fâtih devri müderrislerinden Hamiduddin b. Efdaluddin haftada dört gün medreseye gelmekte ve her gün dört saat ders vermektedir. Bu zatin biyografisini veren Mecdi Mehmed Efendi bu konuda sunlari söylemektedir: "Haftada dört gün medrese-i mezkûreye geldikten maada her günde âdet-i kadime-i müstedimesi üzre bin türlü ihtimamla dört dersin edasina müdavemet ve mülâzemet eyledi." XV. asirdaki dört ders, XVI. asirda beşe çikarilmistir. Nitekim hem Kanunî, Süleymaniye'de hem de oglu II. Selim Edirne'deki Selimiye'de günde bes ders okutulmasini sart kosmuslardi. Osmanli medreselerinde Sali günü hafta tatilidir. Bundan baska dinî bayram ve kandillerde ders yapilmazdi. Bununla beraber medreselerde bazan Sali, Persembe ve Cuma günlerinin de tatil oldugu belirtilmektedir. Herhalde bu en uzun tatil olsa gerekir. Bundan baska senelik tatiller daima Ramazan ayina tesadüf eder. Ramazan'da talebeler, dogduklari veya büyüdükleri yerlere, bazan da davetli veya davetsiz köy ve kasabalara gidip hem halka bilgi birikimlerini aktarir (bu önemli bir stajdir), hem de bu hizmetlerine karsilik kendilerine bir sene yetecek miktarda maddî imkân saglarlardi. Her günün belli dinlenme zamanlari da genellikle ögle ve ikindi aralaridir. Medreselerde en önemli olan sabah dersleridir. Bu dersleri sadece talebe degil, disardan dinleyip takip edenler de çoktur. Bu gelenek asırlarca İstanbul'da devam ede gelmistir.

Medreselerde çok defa zihnin hafıza ve muhakeme fonksiyonu dikkate alınarak nakli bilgiler yaninda düsünceyi gelistiren aklî ve felsefî ilimlere de yer veriliyordu. Bununla beraber zaman zaman bu ideal programın, ikinciler aleyhine bozulduğu da olmuştur.

Medreseler

Turan Akýncý Kitaplarý