Medreseler Genel
İslam eğitim tarihi içinde özel bir yeri bulunan Osmanlı medreseleri, orta ve yüksek tahsili gerçekleştiren müesseselerdi. Medrese, memleketin ihtiyaç duyduğu kültürü veren ve elemanları yetiştiren bir eğitim ve öğretim kuruluşudur. Daha önceki devirlerde olduğu Osmanlı'da da şahıslar tarafından tesis edilen ve yaşaması için vakiflar kurulan medreselerin hocalarına "müderris", yardimcılarına da "muid" denirdi. Medrese talebesi ise danismend, suhte veya talebe isimleri ile anılırdı. "Sibyan Mektebi" veya o seviyede özel eğitim görmüş olan kimseler, medreselere giderek hocalardan bir program çerçevesinde belirlenmiş dersleri okurlardı. Osmanlı Devleti, mükemmel bir eğitim, askeri ve idari teşkilata sahip bulunuyordu. Bu teskilat, 16.yüzyılda, günümüzdeki modern devletlerin teşkilatlari derecesinde muntazam bir manzara arzetmektedir. Gerek eğitim ve ögretim, gerekse diğer teşkilatlarla ilgili durumu daha iyi kavrayabilmek için, binlerce defter ve milyonlarca vesikanin bulunduğu Osmanlı arşivini görmek gerekir. Kendinden önceki Müslüman devletlerde oldugu gibi Osmanlilarda da medreseleri genel anlamda iki grupta mütalaa etmek gerekir. Bunlar: genel egitim veren medreseler ile özel egitim ve ögretim veren ihtisas medreseleridir.
GENEL EĞİTİM VEREN MEDRESELER

Istanbul Fatih’te fetih sonrası Sahn-ı Seman Medreseleri kurulduktan sonra, Osmanli Devleti sınırları içindeki tüm medreselerde yeni bir düzenlemeye gidildiği bilinmektedir. Buna göre asağıdan yukarıya doğru her derecede hangi ders ve kitaplarin ne ölçüde okutulduklarini pek bilinmesede bazı vakfiye, kanunname ve biyografi sayesinde bunlari tesbit etmek kolaylasmaktadir. Genellikle müderrislerinin aldiklari yevmiye miktarina göre de isimlendirilen Osmanli medreseleri, asagidan yukariya dogru söyle bir sıra takib ederler idi. Daha iyi medreselerde daha iyi hocalar olduğu için medreseler hocaların aldıkları yevmiyeye göre sınıflandırılmıştır.

HASIYE-I TECRID (YIRMILI) MEDRESELERÄ°

Bu sınıfa giren medreseler, Seyyid Serif Cürcani'nin Hasiye-i Tecrid adli eserinin adını taşımaktadırlar. Ilm-i Kelam'a ait olan bu eser, öyle anlasiliyor ki Hasiye-i Tecrid, bu medresede okutulan en önemli ders kitabidir. Belirtilen medresede, bu eserden baska yine Seyyid Serif'in fikha dair olan Serh-i Feraiz'i ve Sa'düddin Teftazanî'nin belagata dair Mutavvel'i okutulmakta idi. Öbür taraftan, bu medresede okutulan eserleri anlayabilmek için "ilm-i Sarf"tan Emsile, Bina, Maksud, Izzi, Merah, "Ilm-i Nahiv"den Avamil, Izhar, Kafiye gibi eserleri, Serh-i Isagoci gibi Arapça, Tevali gibi fikih usulüne dair eserlerin de okunmus olması gerekmekte idi.

MÄ°FTAH (OTUZLU) MEDRESELERÄ°

Bu medreseler de, belagat ilminden Sa'düddin Teftazanî'nin belagata dair eseri olan "Serh-i Miftah"in adını taşımaktadırlar. Bu medreselerde, Serh-i Miftah'tan baska fikihtan Tenkih ve Tavzih, kelâmdan Hasiye-i Tecrid'in devami ve hadisten Mesabih okutuluyordu. Bununla beraber Hasiye-i Tecrid medreselerinde oldugu gibi bu medreselerde de baska eserlerin okutulmasi gerekir. Nitekim Katib Çelebi, Fatih Sultan Mehmed'in otuzlu medreselerde Miftah-i Meânî ve Sadru's-Seria'nin okutulmasini tayin buyurdugunu söyler.

TELVÄ°H (KIRKLI) MEDRESELERÄ°

Müderrisine günlük olarak 40 akça verildiği için kırklı medrese diye anilan bu medreselerde belagattan Miftahu'l-Ulûm, usûl-i fikihtan Tavzih, fikihtan Radiyuddin Hasan Saganî'nin Mesariku Envari'n-Nebeviyye'si, Sadrusseria Ubeydullah b. Ishakî'nin Mesarik'i, hadisten de Begavî'nin Mesabih adli eseri okutuluyordu. Bütün bunlardan baska daha farkli eserler de ders kitabi olarak takip edilmislerdir.

ELLÄ°LÄ° MEDRESELER

Müderrislerine günlük 50 akça verilen bu medreseler "Hâric" ve "Dâhil" olmak üzere ikiye ayrilirlar. Kırklı ve Hariç Ellili medreseler, Osmanlılar'dan daha önceki devirlerde Anadolu'da hükümran olan Anadolu Selçuklulari ile Beyliklerin hükümdar, hükümdar aileleri ve vezirlerinin yaptırdiklari medreselerdir. Dahil medreseleri ise Osmanlı padiÅŸahları ile ÅŸehzade valideleri, ÅŸehzadeler ve padiÅŸah kızlarının yaptırdıkları medreselerdir. Ellili medreselerin Hariç bölümünde:  Fikihtan Hidaye, Kelam'dan Serh-i Mevakif, Hadis'ten Mesabih okutuluyordu. Dahil bölümünde ise: Fikih'tan Hidaye, Usul-i Fikih'tan Telvih, Hadis'ten Buhari, Tefsir'den Kessaf ve Beyzavi okutuluyordu.

SAHN-I SEMAN MEDRESELERÄ°

Daha önce de belirtildigi gibi Sahn-ı Seman Medreseleri, Fatih Sultan Mehmet'in Istanbul'da kurduğu külliyede bulunan 8 medresedir. Bu medreseler, Kanuni Sultan Süleyman tarafindan Süleymaniye Medreseleri kuruluncaya kadar en yüksek tahsil veren eğitim kurumlari idi. Fatih vakfiyesinde müderrislerine yevmiye 50 akça tayin edilmişse de bazi müderrislerin burada kalarak terakki ettikleri, yani başka medreselere gitmeden yevmiyelerinin, bulunduklari yerde yükseltildigi ve böylece 60, 70, 80, 90 akçaya kadar çıkarıldıkları görülmektedir. Burada okutulan derslere gelince bunlar, daha öncekilerin bir devami mahiyetinde olmak üzere sunlardir: Fıkıh'tan Hidaye, Usul-i Fıkıh'tan Telvih ve Serh-i Adud, Hadis'ten Buharî, Tefsir'den Kessaf ve Beyzavi. Bu konulara nakli ilimler denilirdi. Bunlarin yaninda tıp, hendese, hey'et, cografya, mantık gibi aklı ilimlerin de okutuldugunu söyleyebiliriz. Hele Sahn-ı Seman içinde bir de Daru's-şifa denilen bugünkü tıp fakültesinin eski bir çeşiti bulunmaktaydı.

ALTMIÅžLI MEDRESELER

Müderrisine yevmiye 60 akça verilen medreselerdir. Bu medreselerde okutulan dersleri söyle siralamak mümkündür: Fikih: Hidaye ve Serh-i Feraiz, Usul-i Fikih: Telvih, Kelam: Serh-i Mevakif, Hadis: Buhari, Tefsir: Kessaf,  Zaman zaman deÄŸiÅŸiklikler olmakla birlikte medreselerde okutulan bu derslerin yaninda "Cuz'iyât" adı verilen Hikmet (Felsefe), Hesap, Hendese (geometri) Hey'et (astronomi), Cografya, ilm-i zic (astronomi, cetveller), Ilm-i Nücûm (Yildizlar ilmi), tip ve Tesrih de vardir. Son asirlarda bunlara "Koltuk Dersleri" veya "Alet ilimleri" de denmistir. Asil ilim subesini bitirenler yukarida isimleri verilen müsbet ilimleri tahsil edebilirlerdi. Nitekim bu branslara giren ilimleri Fatih medreselerinde bulunan fazil ve zu'l-cenaheyn (iki kanatli, iki bransta da söz sahibi) denilen âlimlerden ya genel mahiyette veya özel olarak tahsil ederlerdi. Her ne kadar isim olarak bunlara cüz'iyat deniyorsa da bunlar medreselerde bulunan esas derslerdir. Osmanli dönemi genel egitim ve ögretim veren medreselerinde gerek akli, gerekse nakli ilimlerde okutulan dersler zaman zaman deÄŸiÅŸik ola gelmiÅŸlerdir. Hatta bazi kaynaklarda bu derslerin isimleri manzum olarak verilmislerdir. Örnek olmasi bakimindan bunlardan, Fatih kütüphanesinde 4985 numarali eserin bos bir yerine ilave edilmis ve medreselerde okunan dersleri sira ile manzum olarak bildiren satirlari buraya aliyoruz.

SÃœLEYMANÄ°YE MEDRESELERÄ°

Osmanli medrese sistemindeki en büyük gelismelerden biri de süphesiz ki, Kanuni Sultan Süleyman döneminde meydana gelmisti. Kanuni devri, her sahada oldugu gibi medrese teskilatinda da zirveyi ifade eder. Fatih Sultan Mehmed'in Sahn-i Seman medreselerinde Daru's-Åžifa olmakla beraber henüz tip ve matematik fakülteleri yoktu. Bu medreselerde tefsir, hadis, kelam ve edebiyat gibi dersler okutuluyordu. Bununla beraber buraya gelecek olan ögrenciler, günümüzün ifadesiyle ilk ve orta tahsillerinde matematik, geometri, astronomi gibi dersleri daha önce gördüklerinden bu neviden fen bilimlerine vakıf idiler. Günün sartlari ve ihtiyaçlari gözönüne alinarak Süleymaniye medreselerine Tıp, Riyaziye (matematik) ve Daru'l-hadis ilave edildi. Süleymaniye Vakfiyesi'nden anlaşıldığına göre,  Caminin güney tarafına düşen kısımda medrese-i evvel ve medrese-i sani denilen birinci ve ikinci medreseler bulunur.  Kuzey doÄŸuda bir hamam, kıble tarafında bir daru'l-hadis inÅŸa edilmiÅŸtir. Caminin tam kuzeyinde medrese-i rabi' ve medrese-i salis isimleri verilen üçünçü ve dördüncü medresler inÅŸa edilmiÅŸti. Caminin güney batisında tıp medresesi ve eczahane, caminin bati kismina düsen tarafinda ise imaret, tabhane ve daru's-sifa denilen hastahane yapılmıştı. Demek oluyor ki, Kanuni Sultan Süleyman tarafindan vücuda getirilen medreseler manzumesi, Daru'l-hadis, Tib, Riyaziye, Tabiiyye, Din, Hukuk ve Edebî tedrisat yapilan fakültelerden tesekkül ediyordu. Ayrica hastahane, imaret, hamam, tabhane vesair müstemilat bütün bu külliyeyi meydana getirmisti.

Osmanli Devleti'nde, paye itibariyle Daru'l-Hadis medresesinin üstünde bir medrese olmadigi gibi, müderrisliginin üstünde de bir müderrislik bulunmuyordu. Bu bakimdan buranin müderrisi arzu ettigi takdirde "Mahrec Mevleviyetleri"ne dahil Kudüs, Haleb, Eyüb, Selanik, Tirhala, Yenisehir, Galata, Izmir, Sofya, Trabzon ve Girit kadiliklarindan birine tayin edilebilirdi. Osmanli ilmiye teskilâtinda müderrislerin, protokol ve pâye bakimindan gerek birbirleri ile gerekse kadilarla olan durumlari kanunnâmelerde düzenlenmis bulunmaktadir. Nitekim degerli bir devlet adami olan Tevkiî Abdurrahman Pasa (öl. 1692)'nin 1677-78 siralarinda hazirladigi ve medeniyet tarihimiz için çok degerli olan Kanunnâmesinde bu konuda söyle denilmektedir: "... Ve müderrislerden Süleymaniye müderrisleri Musila-i Süleymaniye müderrislerine tasaddur eder. Ve Musila-i Süleymaniye müderrisleri altmisli müderrislere tasaddur eder. Ve altmisli müderrisler Sahn müderrislerine tasaddur eder. Ve Musila-i sahn müderrisleri dâhil müderrislerine tasaddur eder. Ve dâhil müderrisleri hâric müderrislerine tasaddur eder.

Ve haric müderrisleri kudat-i kasabata (kaza ve kasaba kadilari) tasaddur eder. Lâkin bu tasaddur itlâk üzere degildir. Hâriç müderrisleri ile kudat-i kasabat mâ-beynlerinde (aralarinda) ilim irfan ve zat ve zaman itibar olunur. Ve bilcümle kasaba kadisi bir zi san (san, söhret sahibi) kimse olsa elbette hâric müderrislerine tasaddur ettirilir. Ve medreselerin her sinifinda olan müderrisler, kendi hempayelerine tasaddurlari zat ve zaman itibariyledir." Fatih Kanunna-mesinde de belirtildigine göre Sahn müderrisi 500 akça yevmiyeli mevleviyetlerden birine geçebilirdi. Hariç ve Dahil medreselerinde yevmiye 50 akçaya müderrislik yapanlar, yevmiyesi 300 akça olan kadiliga geçebilirlerdi. Ayni sekilde bunlar, Nisanci veya Defterdarlik gibi önemli memuriyetlere de geçibilirlerdi. Ayrica Sahn-i Seman müderrisleri tesrifat da sancakbeylerinden önce gelirlerdi. Bütün bunlardan baska Iç-il denilen Istanbul, Edirne ve Bursa sehirleriyle bunlarin etraf ve mülhakatindaki medrese müderrislerinden yevmiye yirmi akça alan bir müderris, kadi olmak istedigi zaman yevmiye 45 akçali bir yere kadi olarak tayin edilirdi.

Osmanlilar döneminde ilk defa tedris hayatina baslayacak olan bir ögrenci, "muhtasarat" denilen dersleri gördükten sonra "Hasiye-i Tecrid" medresesine devam eder. Orada muvaffak olursa müderristen bir belge almak suretiyle bir yukari derecedeki "Miftah" medresesine devam eder. Ondan sonra Kirkli, Haric ve Dâhil medreselerinin derslerini gördükten sonra baslangiçta Sahn medreselerine, Süleymaniye'nin kurulusundan sonra da dilerse Sahn-i Semân'a veya Süleymaniye medreselerine devam edebilir. Buralari da tamamladiktan sonra "icâzet" alir. Yani, kendisine müderrislik yapabilecegine dair diploma verilirdi. Cevdet Pasa, Sahn medreselerine gelinceye kadar Osmanli dönemindeki talebenin geçtigi merhaleleri su ifadelerle anlatir:

"Ve talebeden biri danismend olmak murad eylese, ibtida ulemadan bir zata varup Hâric derslerini yani mukaddemat-i ulûmi taallum ve tahsil ettikten sonra ol zatin tavassut ve delâletiyle müderrisînden birine varup ve "Dâhil" derslerini görüp Sahn derslerine kesb-i liyakat eylerdi. Ve Sahn medreselerine dâhil olabilmek için onlarin "idâdiye"si hükmünde bulunan medreselerde ikmal-i ulûm-i mürettebe etmek lâzim gelirdi ki, bunlara "Musila-i Sahn" denilirdi. Ve Sahn medreseleri Fatih Camii Serifi'nin iki tarafindaki kargir ve kursunlu sekiz medresedir ki, Sahn-i Semân denir. Bunlarda sahib-i hücre olan talebe, ulema ve fuzelâdan zatlar olup nicesinin telifat-i makbulesi vardir. Ve bunlarin eskilerine "Muid" denilir ki, medreselerinde müzakereci olup bu medreselerin arkalarinda ve idadiyeleri makaminda sekiz Tetimme medreselerindeki talebeye dahi tedris-i ulûm ederlerdi."

Osmanli medreselerinde icazet alan müderris adayi "nevbet" denilen sirayi beklerdi. Anadolu'da müderrislik yapmak isteyenler Anadolu, Rumeli'de müderrislik yapmak isteyenler de Rumeli kadiaskerinin belli günlerdeki meclislerine devam edip "Matlab" denilen deftere (Ruznâme) isimlerini kaydettirirlerdi. Ebu's-Suûd Efendi'nin Rumeli kadiaskerligine kadar muntazam bir mülâzemet defteri olmayip herhangi bir sekilde yolunu bulanlar sira beklemeden mülâzemete geçerken, bundan sonra yedi senede bir mülâzemet usûlü kanun oldu ki, ulemadan her pâyede olanlarin ne kadar mülâzim verecekleri de bu dönemde tesbit edildi. Bununla beraber zaman zaman bu kanuna aykiri olarak degisik zamanlarda mülâzemetler verilir oldu. Ayrica padisah cülûslarinda, padisahin ilk seferinde, savaslardan müzafferiyetlerle dönüsünde veya sehzâde dogumlarinda da mülâzemetler verilir oldu.

Medresedeki dersleri sirasiyla görüp icazet alan ve danismend olan kimse, bundan sonra mülâzemet ve kadiasker defterine kayd olunarak sira beklerdi. Sirasi gelen müderris adayi en alt seviyedeki "Hasiye-i Tecrid" medresesi müderrisligine atanirdi. Bu medrese yirmi ve yirmi besli medresedir. Buradan terfi edince bir derece yüksek olan otuz, daha sonra otuz bes akça yevmiyeli "Miftah" medreselerinden birinin müderrisligine tayin edilirdi. Böylece en üst kademeye kadar çikabilirdi. Medreseyi bitiren askerî sinifa geçmek isterse o zaman kendisine yirmi bin akça ile zeâmetin ilk derecesi verilirdi.

Baslangiçta bütün müderrislerin tayinleri kadiaskerlerin Pâdisaha arz etmeleriyle yapilirken, XVI. asir ortalarindan itibaren Hasiye-i Tecrid, Miftah ve Kirkli medreselerin müderrislerinin kadiasker, daha üst seviyedeki medreselerin müderrislerinin tayinleri ise Seyhülislâm'in sadrazam vasitasiyla inhasi üzerine olmustur.

Osmanli medreselerinde müderrislik yapmak isteyenler ayrica bir imtihana tabi tutulurlardi. Sayet bir medresede münhal yer varsa (bos kadro) ve buraya da birden fazla tâlib bulunuyorsa o zaman imtihan yapilirdi. Bu imtihan için adaylara bir mesele (problem, tez) verilir, takrirleri dinlenir ve bir de risâle yazdirilirdi. Jüri tarafindan dinlenen ve sorulara dogru cevab vermekle birlikte risâlesi kabul edilen aday, müderrislige atanirdi. Müderrislerin imtihaninda kadiaskerler de hazir bulunurlardi. Imtihan, herkese açik olarak bir camide yapilirdi. Sorular, müderrislerin seviyesine göre olurdu.

Osmanlilarda, ilk medresenin kurulusundan ve bilhassa Fatih'in Semâniye medreselerinden sonra belli bir nizam ve kanuna baglanan medrese egitimi ile müderrislik, ufak tefek bazi olaylar bir tarafa birakilacak olursa güzel ve sistemli bir sekilde isliyordu. Fakat XVI. asrin son çeyreginde degisik sebeplerden dolayi egitim ve ögretim müessesesinde bazi aksakliklar görülmeye baslanir. Bunlar, medresenin gerilemesine ve hatta ileride çökmesine sebep olmuslardir. Bu çöküsü durdurmak için zaman zaman basvurulan islâh çalismalari ve bu ugurda harcanan çabalar ile yapilan teklifler fazla tesirli olmamis görünmektedir. Bununla beraber biz, genis bir açiklamada bulunmadan Osmanli medrese ve ilmiye teskilatinin bozulma sebeplerini asagidaki sekilde ismen zikretmekle iktifa ediyoruz. Bunlar: Nüfus kesâfeti, Devletin diger müesseselerindeki bozukluklar, Ulemâ-zâdegân sinifinin dogmasi, Ilmiyeye âid kanun ve geleneklerin çignenmesi, Merkezcilik, Saltanat kavgalari, talebe isyanlari, bencillik, ilmî hürriyetin olmamasi gibi her biri basli basina çöküs sebebi olabilecek maddelerdir.

Biraz önce, bozulmaya tesir eden sebebler olarak gördügümüz hususlarin ortadan kaldirilmasi için degisik zamanlarda fermanlar isdar edilmisti. Fakat bir türlü medreselerin islâhi veya kendini düzeltmesi gibi arzu edilen seyler yapilamiyordu. Zamanimizin teknik medeniyetini meydana getiren yenilesme çaginin gerektirdigi sartlara uymak, degil sadece Osmanli Devleti'nde bütün bir Islâm dünyasinda mümkün görülemiyordu. Halbuki baslangiçta ilmî gelismeye çok müsait olan ve günümüz üniversitelerinin egitimi seviyesinde egitim ve ögretim veren medreselerin bu durumu, pek çok kimseyi üzmekteydi. Zira medrese, artik kendisini, degisen dünya sartlarina uyduramiyor, ilim, teknik ve sanatta takib edilen metodlara yabanci kaliyordu. Bu arada, kurulus dönemindeki kanun ve tüzükleri de hakkiyla tatbik edemiyordu. Iste bunun içindir ki medreselerin disinda yeni bazi okullarin açilmasina ihtiyaç hasil oldu. Özellikle 1770'deki Çesme savasindan sonra Osmanli Devleti artik kendisini yenilemek ihtiyacini hissediyordu. Bu yüzden 18 Kasim 1773 senesinde Mühendishâne-i Bahri-i Hümayûn adi ile denizcilikle ilgili bir okul, Kaptan-i Derya Cezayirli Gazi Hasan Pasa'nin teklifi üzerine açilmis oldu. Ilk hocasi da ayni zat olan bu mekteb, tarih boyunca Osmanli egitim sisteminde bir yenilik olarak kabul edilir. 10 Mayis 1796 senesinde de (III. Selim devri) kara kuvvetleri subayi yetistirmek üzere Mühendishâne-i Berri-i Hümâyun açilmisti. Burada zamanin gerektirdigi hesap ve geometri konulari ile tarih, cografya, astronomi gibi ilimler de okutulurdu. 1826'da Tibhâne-i Âmire ve Cerrah-hâne-i Ma'mûre açilmis olmakla, eskiden beri medrese kisimlari arasinda sayilan Dâru't-tiblar da medrese disina çikmis oldu. Daha sonralari degisik isimlerle anilmalarina ve farkli program tatbik etmelerine ragmen baska mektepler de kuruldu. Bunlardan birkaçini tarih sirasina göre vermekle yetinmek istiyoruz.

1838 senesinde açilan Mekteb-i Maarif-i Adliye,

1839 senesinde açilan Mekteb-i Ulûm-i Edebiye,

1847 senesinde açilan Dâru'l-Muallim Rüsdî.

1867 senesinde açilan Mekteb-i Sultanî'ler vs. Böylece medreselerin egitiminden farkli egitim ve ögretim veren ve degisik programlar uygulayan bu mektepler, bozulmaya ve gittikçe ortadan kalkmaya dogru hizla giden medreselerin, üzerinde oturdugu araziyi, yavas yavas ellerinden almaya basladilar. Gerçi ilk bakista bunlar, medreselerin disinda gibi görünmekte iseler de II. Mesrutiyetin ilanini takib eden sene (1909), medreselerde de islâhat tesebbüslerine girisilmis, dinî tedrisat yaninda Türkçe, tarih ve cografya gibi sosyal derslerle, riyaziye, fizik, kimya gibi fen derslerinin okutulmasi için yapilan tesebbüsten de tam bir netice alinamamisti.

Medreselerde asil islahat, Padisah Sultan Mehmed Reşat (1909-1918) devrinde, Seyhülislâm Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi'nin seyhülislamligi sirasinda ve dört sene süren çalismalar sonunda yapildi. Bu sirada medreselerde yeni bir sistemin tatbikine geçildi. Bu sistemle ilgili layiha, 10 Zilkade 1332 (Ekim 1914) tarihli Ceride-i Ilmiye, nüsha-i fevkalâde de yayinlandi. "Islâh-i Medâris Nizâmnâmesinin Esbâb-i Mûcibe Layihasi" adi ile Istanbul'daki bütün medreseler tek isim altinda toplanacaklardir. Bütün Istanbul medreselerindeki talebeler ayni usûl ve kaideler içinde yetistirileceklerdir. Bunun temini için de bütün medreselerin tek bir isim altinda toplanmasi kararlastirilmistir. Islâm hilafetinin merkezinde bulunmasindan dolayi da bunlara "Dâru'l-Hilâfeti'l-Aliyye Medresesi" adi verilmistir. Nizamnâmenin ikinci maddesinde bu medresenin "tâli kism-i evvel", "tâli kism-i sâni" ve "âlî" olmak üzere üç kisma ayrildiklari görülür. Her kisimda dört sene egitim görülecektir. Her kisim dörder sinif ve her sinif da dörder subeyi muhtevi olacaktir. Besinci maddede de medresenin idare sekline yer verilmektedir. Buna göre bu medresenin her kisminda birer müdir-i umûmî (genel müdür), sinif ve subelerinde de birer müdür bulunur. Sube müdürleri sinif müdürlerine, sinif müdürleri, müdir-i umûmîlere, müdir-i umumîler ise ders vekâletine baglanmisti.

Daru'l-Hilâfe Medresesine alinacak talebenin sayisi tesbit edilirke de o günkü medrese talebesinin sayisi göz önünde bulundurulmustu. Buna göre Tâlî siniflara 260, Âlî siniflara ise 200 talebe alinmasi, tedrisatin daha iyi yürütülebilmesi için de her sinifin dört subeye bölünmesi kararlastirilmisti.

Daru'l-Hilafe'nin âli kismini bitirenler veya disaridan bütün siniflara âid imtihani verenlerden ser'î ilimlerde ihtisas yapmak isteyenler için Sultan Selim Camiî içindeki Yeni Medrese "Medrese-i Cedîde"nin tahsisi ve buna "Medresetu'l-Mutehassisîn" adi verilerek bir genel müdür tarafindan ve özel bir yönetmelikle idaresi uygun görülmüstü. Bu medresenin siniflari kirkar kisilik olacakti.

Daru'l-Hilâfe medresesinde okuyacak talebenin haftada 24 saat ders görmesi gerekiyordu. Bu derslerin isim ve saatleri, Ceride-i Ilmiye'deki programlara dayanilarak Mübahat S. Kütükoglu tarafindan tesbit edilmis ve semasi çikarilmistir. Bir senelik ögretimden sonra müfredat programinda bazi degisiklikler yapilmis ve Ingilizce, Fransizca, Almanca veya Rusçadan birini geçen talebe bu dili ögrenmek zorunda birakilmisti. Ayrica hergün "münasib bir zamanda" gösterilecek olan beden terbiyesi (egitimi) dersi de bu programa ilave edilmisti.

Daru'l-Hilâfe medreselerinde dinî ilimler yaninda müsbet ilimlerin de tedris edilmesi, 1923 senesinde Ismail Hakki Baltacioglu'nun "Bugünkü medrese kimyayi camilerde mihraba kadar sokmustur" sözlerine göre modern bir egitim müessesesi haline gelmisti. Yeni bir sistem ve asrin icablarina göre kurulan bu medreseler, akademik bir hüviyet kazanmislardi. Medresetu'l-Mütehassisinin her üç subesinde 500, Dâru'l-Hilâfe medreselerinde ise 7000'e yaklasan bir ögrenci mevcudu vardi. Ayrica, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti tarafindan çikarilan bir nizamnâme ile Anadolu'nun pekçok yerinde hatta büyük köylerde bile imam ve hatip ihtiyacini karsilamak için açilan medreselerin sayisi 465, talebesi de 16.000 civarinda idi. Cumhuriyetin ilânindan dört ay sonra 3 Mart 1924 tarihinde Siirt mebusu Halil Hulki Efendi ve 50 arkadasinin teklifi üzerine Ser'iyye ve ve Evkaf Vekâleti'nin lagvedilir. Ayni tarihte Saruhan mebusu Vâsif Bey ile 50 arkadaiin takriri üzerine görüsmesiz kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bütün medreseler Maarif Vekâletine devredilmisti. O zamana kadar bu medreselerde egitimine devam eden ögrenciler Dâru'l-fünûn bünyesinde açilan Ilahiyat Fakültesine naklolunmuslardi.

Osmanli Devleti'nde kurulusundan beri itina ile üzerinde durulan egitim ve ögretim sistemi, daha sonralari degisik sebeblerden dolayi geregi gibi uygulanamamis ve hatta eski kanunlar bile tatbik edilemez olmustu. Bilhassa Fatih ve Kanunî devirlerindeki medreselerin, devirlerine göre bir irfan yuvasi olmalari artik mazide kalmisti. Ne talebe ne de hoca kadrosunda yeni metodlarin tatbiki düsünülmemisti. Bu yüzden bozulmaya yüz tutan medreselerin islâhi için çalismalar yapilmisti. Bu sebeple farkli isimlerle degisik tarihlerde çesitli okullarin açildigina daha önce temas edilmisti. Bilindigi gibi Osmanli Devleti'nde köklü degisiklikler Sultan II. Mahmud zamaninda yapildi. Onun için biz de önemine binaen bu dönemde ilk egitimi mecburi kilan II. Mahmud'un fermanini buraya aynen almak istiyoruz. Istanbul ve bilâd-i selâse kadilarina hitaben yazilan fermanin metni söyledir:

"Cümleye ma'lumdur ki, ümmet-i Muhammed'denim diyen kâffe-i ehl-i Islâm'a göre ibtida serâit-i islâmiyeyi ve akaid-i diniyesini ögrenip bilmek ba'dehû iktisâb-i maiset için kangi dirlige sulûk edecek ise etmek. Ve'l-hasil her bir seyden evvel zaruriyat-i diniyyeyi ögrenmekligi umur-i dünyeviyenin cümlesine takdim eylemek lâzim iken bir zamandan beri ekser-i nâs analarinin ve babalarinin seyyiesi olarak kendileri kaldiklari misillû evladlarinin cahil kalmasini düsünmeyerek ve Rezzak-i âlem olan Hak Sübhanehu ve Taala Hazretlerine adem-i tevekkül ile hemen akça kazanmak daiyesine düserek çocuklari bes alti yasina vardigi gibi mektepten alip ehl-i hiref (sanatkâr) yanina sâkirdlige verdiklerinden o makûle sabiler küçükten cehaletle büyüyüp sonra dahi okuyup ögrenmeye heves etmediklerine binaen vizr ve veballeri analirinin ve babalarinin boynuna olup yevm-i kiyamette bir taraftan bunlar giriftar-i mes'uliyet ve bir taraftan kendileri duçar-i hiyz u nedâmet olacaklarindan baska maazallahi Taala zamaneyi cehâlet istiabiyle ekser halk diyanetten bi haber olduklarindan bu keyfiyet nusretsizlige sebeb-i mustakil olup Aseman-Allahu Teâlâ böyle giderse min kibeli'r-Rahman terbiye-i sedideyi müstelzim olacagi erbab-i basirete zâhir ve hüveyda olmaktan nâsi ibâd-i müslimini o misillû dünya ve ahiret ukubatindan tahlis ve siyânet lâzim gelmekle imdi emr-i dinde serm ve istihya câiz olmadigina binaen simdiye kadar câhil kalmis olan genç ve ihtiyar bi'l-cümle ümmet-i Muhammed, cahilligin DAREYN'de (dünya ve ahiret) vehametini düsünüp ve bu babta birbirinden utanmayarak hemen Hak'dan utanip kendileri bulunduklari kâr, kisb ve san'at ve hizmetleri arasinda bilmedikleri mesâil-i diniyye ve akaîd-i islâmiyelerini dahi ögrenip bilmekle hasbe'l-imkân sa'y ve gayret ve ol vechle kendilerini Dâreyn selâmetligine irgürmekle sarf ve sa'y ve makderet eylemeleri fariza-i uhde-i diyânetleri oldugundan baska fî mâ ba'd, herkes evladlarini mürahik derecesine varmadikça ve ilmihal ve serait-i islâmiyesini lâyikiyle taallum etmedikçe mektepten alip ustaya vermemek ve murahik olup ustaya vermek derecesine geldikte babasi, babasi yok ise sâir velisi olan kimesne murahik derecesinde oldugunu eger Istanbul sekenesinden ise Istanbul kadisi olan efendi tarafina ve Eyyüb ve Üsküdar ve Galata sükkânindan iseler kadilari efendiler taraflarina, mektep hocasiyle beraber varup ve çocugu dahi getürüp gösterip taraf-i ser'den yedlerine memhur (mühürlü) izin tezkiresi almak ve izin tezkiresi almadikça esnaf taifesi sakirdlige almamak; ve sakirdlige alinmakla esnaf kethüdalarinin dahi re'y ve marifetleri munzam olmak lâzimeden olduguna binaen sâyet esnaftan biri o makule tezkiresiz çocugu sâkirdlige alur ve babasi ve validesi verir ise okudugu mektebin hocasi veyahut mahallesinin imami dogru kadi efendilere haber vermek ve kadi efendiler dahi bu keyfiyeti ihyay-i din-i mübin kaziyesine mebni oldugundan taraflarindan taharri olunarak (arastirilarak) izin tezkiresi almaksizin san'ata verilmis sabi bulunur ise alani ve vereni ve ol esnafin kethüdasini ve haber vermedigi için mektep hocasini li ecli't-te'dib Bâb-i Âliye inha eylemek. Anasiz-babasiz yetim çocuklar olup da kimesnesizligi sebebiyle zarurî (olarak) bir usta yaninda veyahud bir kimesnenin terbiyesinde bulunur ise ustasi ve gerek mürebbisi olan adam sirf san'at ögrenmeklige ve hizmete hasr etmeyerek günde iki defa mektebe gönderip mürahik oluncaya kadar okutturmak ve kezalik el-haletü hazihî, ustalarda bulunan çocuklar dahi bi tipkiha bu nizama dâhil olarak anasi, babasi veya sâir velisi olanlar ustadan alup mektebe vermek ve kimsesiz olanlari dahi ustalari mektebe verip câhil kalmamasina dikkat etmek ve mektep hocalari dahi mekteplerde bulunan çocuklari güzelce okutup Kur'an-i Azimü's-sâni ta'lim akabinde her bir çocugun haysiyet ve istidadina göre tecvid ve ilmihal misillû risâleler okutarak serâit-i Islâmiye ve akaid-i diniyelerini ögrenmeklige sa'y ve ikdam eylemek üzere ale'l-umûm tenbih ve ikaz olunmasina irâde-i seniye suduriyle keyfiyet bilâd-i selâse kadilari efendilere baska baska bâ fermân-i âlî tenbih kilinmis olmagla siz dahi âsitanede kâin bi'l-cümle mahallat imamlarini ve mektep hocalarini ve esnaf kethüdalarini tarafiniza celb ederek tenbihat-i mezkûreyi gûs-i hûslarina telkin ve tefhîm ve is bu fermân-i âlînin birer mamzâ (imzali) suretlerini dahi yedlerine ita birle imamlar mahalleleri ahalilerine ve kethüdalar dahi esnaflarina okuyup anlatmak ve mektep hocalari bilip mûcibiyle amel etmek üzere cümlesine geregi gibi tenbih ve te'kide mübaderet ve bi-tevfikihi isbu nizam ve tenbihatin ale'd-devam icra ve istikrari vesâilini istihsâle tarafinizdan dahi bizzat ihtimam ve dikkat eyliyesiz deyü buyruldu.

MEDRESETÜ'L-KUDAT

Kadı yetiştirmek maksadiyla 1854'te Seyhülislam Mesreb Efendi hafidi Mehmed Arif Efendi zamaninda açilmistir. Ilk açilisinda "Muallimhane-i Nuvvab" adini tasiyan medrese, 1884'ten sonra "Mekteb-i Nuvvab", 1910 ise Mekteb-i Kudât adi ile anilmistir. Iki yil tahsil müddeti olan medrese ilk mezunlarini 1856 tarihinde vermistir. İlk sene bir tek mezun veren bu medreseden çikanlar, hukuk mektebi talebe yetistirinceye kadar mahkemelere tayin ediliyorlardi.

MEDRESETÜ'L-VAİZİN

Bu medrese, 6 Subat 1912 tarihli bir nizamnâmeye göre "Ahkâm-i âliye-i Kur'aniyye ve Sünnet-i seniyye-i Nebeviyye dairesinde mevâizi, hasene-i ictimaiyye icrasiyla din-i mübin-i Islâm'in, müessis-i medeniyet ve fazilet oldugunu cihan-i insaniyete nesr edebilecek erbâb-i kemâl-iyetistirmek maksadiyla" açilmisti.

Kuruluş gayesinden de anlasilacagi gibi medrese, adeta Islâm tebligcilerini yetistirmek için kurulmustur. Üç siniftan meydana gelen medresenin her sinifinda okutulacak olan dersler, ögrencilerin hem dinî hem de kültürel seviyelerinin yüksek olmasina yardimci olacak derslerdi. Önemine binaen, siniflara göre ders dagitim cetvelini buraya aliyoruz.

Birinci Sinif: Hadis, Kelâm, Fikih, Siyer-i Nebi, Târih-i Islâm, Hitabet ve Mev'iza, Edebiyat-i Osmaniye, Edebiyat-i Farisiyye, Edebiyat-i Arabiyye, Tarih-i Umumi, Tarih-i Osmanî, Cografya-yi Osmanî ve Islâmî, Cografya-yi Umumi, Hesap, Hendese, Terbiye-i Bedeniyye (Beden Egitimi).

İkinci Sinif: Tefsir, Hadis, Kelâm, Fikih, Usûl-i Fikih, Hitabet ve Mev'iza, Edebiyat-i Arabiyye, Edebiyat-i Farisiyye, Edebiyat-i Osmaniyye, Tarih-i Umumi, Tarih-i Osmaniyye, Siyer-i Nebi ve Tarih-i Islâm, Cebir, Hikmet-i Tabiiyye, Malumat-i Hukukiyye, Terbiye-i Bedeniyye.

Üçüncü Sinif: Tefsir, Hadis, Kelam, Fikih, Usûl-i Fikih, Felsefe, Hitabet ve Mev'iza, Edebiyat-i Arabiyye, Edebiyat-i Farisiyye, Edebiyat-i Osmaniyye, Tarih-i Edyan (Dinler Tarihi), Hey'et (Astronomi), Hifzissihha (Saglik bilgisi), Kimya, Hikmet-i Tabiiyye, Terbiye-i Bedeniyye.

MEDRESETÜ'L-EIMME VE'L-HUTEBA

Günümüzde, vazifesi hemen hemen mihrab ile minber arasina sikisip kalan mahalle imamlarinin selâhiyetleri, baslangiçta bu kadar kisitli degildi. Osmanlilar'da imamlik, sorumluluk alani genis ve önemli bir vazife idi. Bunun için, bu göreve atanacaklarin belli seviyede bir bilgi ve kültür birikimine sahip olmalari gerekiyordu. Vazifeye tayinleri, Padisah berâti ile olan imamlar, 1829 senesinde muhtarlik teskilati kurulana kadar mahallenin yöneticisi durumunda idiler. Onlar, kadilarin temsilcileri olduklarindan, mahallenin düzeninden, halk arasindaki ahenk ve baristan sorumlu idiler. Tabir caizse belirtilen dönemde mahalleyi onlar yönetiyor diyebiliriz. Bu sebeple olacak ki bir arsiv belgesine göre resmen imamlik vazifesi ile görevlendirilmeyen kimselere imam degil, "Namazci" adi verilmektedir. Baslangiçta daha ziyade daru'l-kurra mezunlari arasindan seçilen imamlar için sonralari yeni bir medrese açilir. Iste bu medrese Imam ve Hatip yetistirmek için 1913 yılında açilmisti. Medrese iki bölümden olusmaktaydi. Bunlardan biri Imam ve Hatip'lik bölümü, digeri de Ezan ve Ilâhî bölümü idi ki bir mânada müezzinlik bölümü diye isimlendirebiliriz.

MEDRESETÜ'L-IRSAD

Medresetü'l-Vâizîn ile Medresetü'l-Eimme ve'l-Hutebânin birlestirilmesi ile meydana gelmis bir medresedir. Bu medrese talebesinin yedirilip içirilmesi isi, Dâru'l-Hilâfe talebesininki gibidir. Bu medreseyi bitirenler, zeyil mesihatlarina, kara ve deniz askerî kitalari imamliklarina, vilayet, liva ve kaza merkezlerindeki vaizliklere tayin olunurlardi. Bundan böyle imam ve hatiplik sadece bu medrese mezunlarina verilirdi. Bu medrese, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun nesrine kadar devam etti. Adi geçen kanunla medreseler kapatildigi zaman bu medrese Imam-Hatip Okulu'na çevrildi.

MEDRESETÜ'L-MÜTEHASSISÎN

Medreselerin ilk teskilat ve taksimatinda onlarin üstünde ihtisas medresesi olarak Daru'l-Hadis, Dâru't-Tib gibi müesseseler vardi. Fakat Fikih (Islâm Hukuku), Kelâm, Felsefe ve özellikle Kur'an'in tefsiri gibi konularda ihtisas veren bir medrese yoktu. Nihayet 1908'deki medrese islahatinda bir de "Medresetü'l-Mütehassisîn" adiyla yeni bir medrese kurulmasina ihtiyaç hâsil olmustu. Nihayet 1917 yılına gelindiğinde Daru'l-Hilafeti'l-Aliyye Medresesi programını tanzim ve islah etmek üzere toplanmış olan 38 kisilik komisyon, üç bölümü ihtiva eden Medresetü'l-Mütehassisin'i kurmustu. Bütün bu medreselerden baska gerek saray erkanının çocuklarini okutup eğitmek, gerekse askeri egitimle ilgili medreseler de kurulmuştu. Biz, bilgi vermek bakımından bunlardan da kisaca bahs etmek istiyoruz. Bunlar: Saray ve Askeri mekteplerdir. Görüldügü gibi simdiye kadar genel egitim ve ögretime tahsis edilen medreselerin egitim ve ögretim faaliyetleri üzerinde durduk. Halbuki bunlarin disinda da bazi medreseler bulunmaktadir. Bunlar, daha ziyade ihtisasi gerektiren bir dalda agirlikli egitim ve ögretim yapilan medreselerdir. Belli branslarda faaliyet gösteren bu medreseler, Osmanlilardan önceki Islam dünyasinda olduklari gibi Osmanlilarda da ayni isimle varliklarini devam ettirmislerdir. Klasik dönemde bunları: Darul-kurra, Darul-hadis ve Darul-tıb olmak üzere üç kısma ayırabiliriz. Osmanlı dönemi ihtisas medreseleri ile bunların fonksiyonlarını daha iyi anlayabilmek için biraz gerilere, yani Osmanli öncesine gitmemizde fayda mülahaza ettiğimiz için, Osmanlıların örnek aldığı bu medreselerin ilk kuruluş yıllarından da kısaca anlatmak etmek icap etmektedir.

Medreseler

Turan Akýncý Kitaplarý