Eyüp Sultan Camii; İstanbul Surdışı Eyüp meydanında bulunan külliye 1459 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edilmiştir. Külliyenin ana planı bu dönemde belirlenmiştir. Zaman içinde 1766 depremi ile Camii binası yıkılınca bütün külliye yeniden planlanmıştır. Külliye’nin adı, Emevilerin İstanbul kuşatmasına katılan ve burada şehit olan Mihmandar-ı Resulullah Halid bin Ebu Eyüp el-Ensari’den gelmektedir ve külliyenin yapımına zatın medfun bulunduğu mekana bir türbe inşa edilerek başlanmıştır. Rivayete göre mübarek zatın medfun olduğu yeri Fatih’in Hocası Akşemseddin rüyasında görmüş ve Fatih de ilk iş olarak buraya bir türbe bina ettirmiştir. Cami, imaret, türbe, medrese ve hamamdan meydana gelen külliye; caminin bina edildiği yıl olarak bilinen 1459 yılını izleyen yıllarla birlikte ilk şeklini almıştır. İstanbul’un önde gelen ve en çok ziyaretçi çeken külliyelerinden biridir.
Külliye günümüze kadar birçok yenileme çalışmasına sahne olmuş ve bu çalışmalarda büyük ölçüde özgün biçimini yitirmiştir. Özellikle 1766 yılında gerçekleşen İstanbul depremi sonrası, külliyenin büyük çapta hasar görmüştür. Sultan III. Selim 1798 yılında caminin tamamen yıkılmasına ve aynı yere yeni bir caminin bina edilmesine karar vermiştir. Uzun Hüseyin Ağa’nın başında bulunduğu bir ekip tarafından bina edilmiş olan bu cami, 24 Ekim 1800 yılında III. Selim tarafından ibadete açılmıştır.
MÄ°MARÄ° YAPI
Camii, ilk inşa edilen caminin tasarımına nazaran büyük ölçüde farklı özellikler gösterir. Eyüp Meydanı zaman içinde temizlenmiştir. Ve oldukça büyük bir alandır. Bu alandan külliyenin güneyinde bulunan dış avluya girilir. Bu dış avlu üçgene yakın bir formdadır. Bu avlunun ortasında bir şadırvan bulunur. Avlunun üzerinde köprü şeklinde geçen bir mahfil köprüsü bulunur. Bu avludan külliyenin iç avlusuna girilir. Bu avlu klasik bir cami avlusudur. Bu avlunun batısında Ebu Eyüp el Ensari türbesi bulunur. Doğusunda ise cami ana girişi bulunmaktadır. Yine bu avlunun kuzeyine açılan bir avlu kapısı bulunmaktadır. Bu kapıdan Cülüs yolu denilen yola çıkılır. Kesme küfeki taşından inşa edilmiş olan Caminin 26x11 m alana sahip hariminin tavan örtüsünü oluşturan 17.50 m çapındaki ana kubbesi, aynı çapta birer yarım kubbe ile desteklenmiş ve caminin aydınlık görüntüsü; merkez kubbenin kasnağında ve yarım kubbelerde bulunan pencere açıklıklarıyla güçlendirilmiştir. Yer yer Osmanlı baroğunun da kullanıldığı caminin süslemeleri, dönemin ağdalı mimarisine göre oldukça sadedir. Kubbeli revaklarla çerçevelenmiş caminin iç avlusunun ortasında ise kısmet çeşmeleri olarak bilinen küçük çeşmeler bulunur. Beyaz mermer yontusu olan bu çeşmelerde kullanılan motifler ve mimari elemanlar, çeşmelere estetik bir hava katmıştır. Cami iki şerefeli iki minareye sahiptir ve bu minareler Damat İbrahim Paşa’nın girişimiyle, Fatih dönemindeki minarelerin kısa görülmesinden dolayı, 1723 yılında yeniden yaptırılmıştır.
Eyüp Sultan Türbesi kesme küfeki taşından inşa edilmiştir. Sekizgen plan üzerine kubbeli olarak inşa edilmiştir. Türbenin iç tasarımında kullanılan Kütahya çinileri, III. Selim’in yaptırdığı gümüş şebeke, Eyüp Sultan’ın sandukasını kaplayan II. Mahmut hatırası örtü, Hattat Mustafa Rakım Efendi’ye ve Sultan II. Mahmut’a ait olan simli sülüs yazılar türbenin iç dekorasyonunda öne çıkan öğelerdir. Külliyenin çifte hamam olarak tasarlanmış hamamı ise günümüze ulaşabilen en eski Osmanlı hamamlarından biridir.
Bu mistik külliyenin medresesi ve imareti, külliyenin günümüze ulaşamayan başlıca yapılarındandır. Genel olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen konuklarını ağırlayan Eyüp Sultan Külliyesi, külliyenin manevi atmosferi vesilesiyle konukların uhrevi tefekkürünü güçlendirmeyi başaran dini ziyaretgâhlardan biridir. Külliyenin etrafını saran, Eyüp Sultan’ın kabrine yakın olmak isteyen birçok kişinin mezarı da külliyenin ve semtin İslam kültüründeki önemini gözler önüne sermektedir.