Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı; İstanbul Boğazı’nın Rumeli Yakısında Dolmabahçe’den Beşiktaş’a uzanan sahil şeridine Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu tarihinde batı standartlarında ilk inşa edilmiş bir saray yapıları topluluğudur. Dolmabahçe Sarayı'nın bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Boğaziçi'nin büyük bir koyuydu. Osmanlı Kaptan Paşalarının gemilerini demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bataklık haline gelmiş ve 17'nci yüzyıldan itibaren başlayarak doldurulmuş, padişahların dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir hasbahçe ye dönüştürülmüştü. Bu bahçede, çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre Beşiktaş Sahilsarayı adıyla anıldı.
Sultan Abdülmecit tahta çıktığında (1839-1860), imparatorluğun tüm görkemini vurgulayacak ve batılılaşmanın etkisindeki yeni düzeni simgeleyecek bir saray yaptırmak düşüncesiyle, geçmiş değer ve düzenin biçimlendirdiği ahşap Beşiktaş Sahilsarayı'nı yıktırdı. Aynı yerde batılı bir anlayışla yeni bir saray yapılması işini dönemin ünlü mimarları Garabet Amira Balyan ve oğlu Nikogos Balyan'a verdi (1848). Avrupa saraylarının anıtsal boyutlarına özenen Dolmabahçe Sarayı, değişik üslupların öğeleriyle donandığından belirli bir üsluba bağlanamaz. Büyük bir orta yapıyla iki kanattan oluşan planında, geçmişte mimari açıdan işlevsel değeri olan öğelerin farklı bir anlayışla ele alınarak süsleme amacıyla kullanıldığı gözlemlenir.

1856'da açılan Dolmabahçe Sarayı yapılar topluluğu, Kabataş'tan Beşiktaş'a uzanan 64.120 metrekarelik bir alan içinde yayılmıştır. Bu alanda ana yapı, cami, tiyatro, Istablı amire, Serasker dairesi, Hazinei hassa ve Mefruşat daireleri bulunur. Bu grubun hemen arkasında Kuşluk, Camlı köşk, Gedikli cariyeler ve Kızlarağası daireleri, Hareket köşkleri, Hereke dokumahanesi, Baltacılar, Ağavat, Bendegan ve Musahıban daireleriyle, tüm bu yapılarda oturan ve hizmet gören kişileri doyuracak nitelikteki Matbahı amire yer alır. Saat Kulesi Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) yapılmıştır.

Tüm bölümleriyle görkemli bir görünüşü olan sarayda, halife Abdülmecit’in buradan ayrılmak zorunda bırakıldığı 1922'ye değin altı padişah oturmuştur. Abdülhamit II döneminde kullanılmaması, bakımsız kalması, deprem ve yangınlardan zarar görmesi ve Cumhuriyet dönemindeki yanlış mimari uygulamalar sonucu, sarayın tiyatro, hamlahane, Serasker dairesi, Istablı amire ve Matbahı amire gibi kimi bölümleri tümüyle ortadan kalkmış, kimileriyse farklı biçimlerde değerlendirilmiştir.

Dolmabahçe Sarayı'nın ana yapısı Mabeyni hümayun, Muayede salonu, Haremi hümayun ve veliaht dairelerinden oluşur. Burada, biçimde, ayrıntılarda ve süslemelerde gözlenen belirgin Batı etkilerine karşılık, kuruluş ve mekân ilişkileri açısından geleneksel Türk evi plan tipinin çok büyük boyutlarda uygulandığı görülür. Bodrumla birlikte üç katlı olan yapının 285 odası ve 46 salonu vardır. Beden duvarları taştan, iç duvarlar tuğladan, döşemeleri ahşaptandır.

Bugün büyük bir müzesaray ve kültür merkezi olarak hizmet veren sarayın bütün birimleri ziyarete açılmıştır. Girişteki eski Mefruşat dairesinde bir Kültür-Bilim-Tanıtım merkezi yer alır. Milli sarayların öteki birimlerinde sürdürülen bilimsel çalışmalarla tanıtım etkinlikleri, buradan yönlendirilmektedir. Merkezin, saraylarla ilgili konularda sürekli olarak gösteriler sunan bir gösteri salonu, sergi alanları, toplantı salonları ve kafeteryası vardır. Ayrıca sarayın değerli eşyalarının zaman içinde değiştirilerek sergilendiği iki "Değerli eşyalar sergi salonu", çeşitli konularda sergilerin açıldığı Hareket köşkleri ve genellikle Milli saraylar tablo koleksiyonunun bölüm bölüm ve uzun süreli sergiler halinde sunulduğu "Sanat galerisi" bulunmaktadır. Yeni düzenlemelerle saray, müze içinde müze birimleriyle ulusal ve uluslararası sanat ve kültür etkinliklerine uygun mekânlara kavuşturulmuştur.

Günümüzdeki kullanım özellikleri bir yana bırakılacak olursa, Dolmabahçe Sarayı 19. yüzyıl Osmanlı mimarlık ortamının ilginç yapılarından belki de en önde gelenidir. O dönem Avrupa mimarlık ortamının yaygın estetik yaklaşımlarının Osmanlı başkentindeki bu anıtsal örneği, Osmanlı saray mimarlığı geleneğindeki birçok özelliği de bünyesinde barındırmaktadır. Bununla birlikte Osmanlı klasik saray mimarlığının zirve noktasını oluşturan Topkapı Sarayı ile karşılaştırıldığında, kurgu ve mekan ilişkileri açısından kimi farklılıklar taşıdığı da gözlenmektedir.

Herşeyden önce Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı gibi tarihsel süreç içinde çeşitli padişahlar tarafından eklenen yapılarla büyüyüp gelişen bir sisteme değil, aksine bütün yan yapı ve işleviyle önceden tasarlanıp tek hamlede yapılan bir yapılar bütünü olma özelliğine sahiptir. Daha başlangıçtaki bu özelliğiyle Batı anlayışında bir saray olan bu yapı, 19. yüzyılda Osmanlı yönetimindeki Batı özellikli değişimlere koşut olarak ortaya çıkan kurumsal yapılanmanın mimari alandaki yansımalarını da taşımaktadır. Harem Dairesi'ndeki hiyerarşik düzen sürdürülmüş, hanedan üyelerinin yaşadıkları mekanların planlaması ve geleneksel yaşamlarının dışına taşılması söz konusu edilmemiştir. Selamlık Bölümü'nde elçiler için ayrılan mekanlar Topkapı Sarayı'ndakinden son derece farklıdır. Elçiler Dolmabahçe Sarayı'nda kendilerine ayrılan mekanlarda padişah ile görüşmelerine çıkmadan önce kendi sekreterleri ya da danışmanlarıyla özel olarak görüşme olanağına sahiptirler. Topkapı Sarayı'nda olduğu gibi açık bir alanda özellikle kış aylarında çamurlu yollardan geçerek padişahın huzuruna çıkmak yerine, artık burada kapalı mekanlarda görevlerini yerine getirebilmektedirler.

Dolmabahçe Sarayı'nda Selamlık küçülmüş ve devletin yürütme organı Tanzimat ile birlikte hükümete yani Bab-ı Ali'ye bırakılmış, meşruti monarşinin adem-i merkeziyetçi görünüşüne ulaşılmıştır. Dolmabahçe Sarayı'nda mekan kurgusu açısından bu değişiklik ya da farklılıklar gündeme gelirken, süslemede dönemin yaygın özelliklerinin göz ardı edilmediği ve giderek özellikle ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Cephe, tavan, pencere, alınlık, kemer, sütun ve sütun başlıkları gibi mimari öğelerinde kullanılan süsleme öğelerindeki Helenistik tarz, kurgusal açıdan gelenekselin çağa uydurulmaya çalışıldığı böylesi bir yapıda Batı etkisinin baskın olarak tercih edildiğinin göstergesini oluşturmaktadır.

Toplumu ve toplumun bağlı olduğu yasaları düzenleyen devlet, yani bir diğer adıyla padişah ve onun evi saray, koyduğu yeni Tanzimat düzeninin korunmasındaki biricik güvencedir ve bu güvenceyi mimarlığında da vurgulamaktadır. Bu yeni düzenin yeni yönetim merkezi Topkapı Sarayı değil, Dolmabahçe Sarayı'dır. Padişah mutlakiyet'in ve eski düzenin simgesi olan Topkapı'dan çıkmış Dolmabahçe Sarayı'na, Boğaziçi'ne kısacası Avrupa'ya geçmiştir. Topkapı Sarayı'nda olduğu gibi halk ile arasındaki katı savunma duvarlarını Dolmabahçe'de kaldırmış ve denize açılmıştır. Bu yeni sarayda İstanbul'un mimarlık geleneğine yeni giren balkon, sütun, üçgen alınlık, anıtsal merdivenler gibi Helenistik özellikler taşıyan öğeleri kullanarak Batılı bir kral gibi tebasının güvencesi olma imajını pekiştirmek istemektedir. Sonuç olarak, Osmanlı yönetiminin 19. yüzyılda Boğaziçi kıyılarında yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı, 18. yüzyılda Batı'da işlevini tamamlamış bir mimarlık türünün son temsilcisi konumundadır. Ve bu konumuyla bu yapı kompleksi, Batı toplum ve mimarlık tarihinin yinelenmeyecek bir döneminin anı ve anıt yapısı olarak uygarlık tarihindeki yerini almıştır. Bundan sonra bu yapıyla ilgili olarak yapılacak olan, arta kalan bütün yan yapılarıyla korumak ve gelecek kuşaklara doğru olarak aktarmaya çalışmak olmalıdır.

Kasırlar - Saraylar

Turan Akýncý Kitaplarý