Emirgan Hamid-i Evvel Camii; İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasındaki Emirgan Boyacıköy Caddesi ile Doğru Muvakkithane Sokağı’nın köşesinde, 1779-1780 yıllarında Sultan I.Abdülhamit tarafından şehzadelerinden Mehmet ve onun annesi Hümaşah Hatun için inşa ettirilmiştir. Yapı, ana kapısı üzerindeki kitabeye göre 1779-1780 yıllarında Sultan I. Abdülhamit tarafından, 1838’de Sultan II. Mahmut tarafından onartılan cami, kesme taştan, tek minareli, kiremit örtülü bir yapıdır. Caminin bitişiğindeki Hünkar Dairesi karşısında,1783 yılına ait Emirgan Çeşmesi bulunmaktadır. 17.yüzyıla kadar Feridun Paşa Bahçesi diye adlandırılan, bugünkü caminin üzerinde bulunduğu arsayı Sultan IV.Murat, Revan Seferi’nden sonra Emir Güneoğlu Yusuf Paşa’ya vermiştir. O da buraya bir köşk inşa etmiştir. O günden sonra da bölgeye ” Emirgün”, “Mirgün”, ” Emirgan” denmiştir.150 yıl kadar sonra köşk harap olunca, Sultan I Abdülhamit köşkü yıktırıp, eşi Hümaşah Hatun ve oğlu Mehmet için, kendi adıyla anılacak bu camiyi yaptırmıştır.
CAMİNİN BANİSİ
Sultan I. Abdülhamit veya Osmanlı Türkçesi ile Abdü’l-Ḥamid-i evvel 27. Osmanlı padişahı ve 106. İslam halifesidir. Sultan III. Ahmet'in oğlu ve Sultan III. Mustafa'nın kardeşidir. Sultan I. Abdülhamit, döneminde siyasi ve askeri ıslahatlar yapmıştır. Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi olarak bilinen okulu, Yeniçeri ocağına ve donanmaya yeni bir çehre ve güç kazandırmaya çalışmıştır. 1782 İstanbul yangınında itfaiye çalışmalarına katılmasından dolayı halkın sevgi ve takdirini kazanmıştır. Padişah olduktan sonra, 49 yıllık saray hayatının ardından İstanbul'da sık sık dolaşmış, değişik semtleri ziyaret etmiştir.
MİMARİ YAPI
Cami bir avlu içersinde yer alır. Kesme taştan, kare planlı, ahşap çatılı olarak inşa edilmiştir. Dışarıdan iki katlı görülen yapının, güney ve batı cephelerinde arazi eğiminden dolayı depo olarak kullanılan yarım bir bodrum katı bulunmaktadır Güney ve batı cepheler, küçük detaylar dışında birbirinin aynısı olup, silmelerle enine bölünmüş olan yüzeyleri, plastırlarla hareketlilik kazanmıştır. Plastırlar arasında kalan pencerelerden alt katta olanlar dikdörtgen, üst katta olanlar ise yuvarlak kemerlidir. Yapının kuzeye bakan giriş cephesi ise daha yalın bir görünüme sahip olup, burada bulunan üst kat pencereleri de dikdörtgen biçimlidir. Mihrap eksenindeki I Abdülhamit dönemi kitabesini taşıyan kapı, hafif dışa taşkındır. Caminin alçak kare pabuç üzerinde, silindirik gövdeli, tek şerefeli narin minaresi giriş cephesinin sağ köşesinde yükselmektedir Akantus yaprağı ve değişik süsler ile hareket kazandırılan minare, muhtemelen 19. yüzyılda onarım geçirmiştir.
Caminin Muvakkithane caddesine bakan doğu cephesine bitişik olarak yapılan ve bütün cepheye yayılan Hünkar kasrı da iki katlıdır Müstakil bir girişi olan kasrın, güneyden ve kuzeyden merdivenlerle ulaşılan giriş kapısında, altı sütun tarafından taşınan ve üst katta dışarı doğru çıkma yapan, sultanın dinlenme odası olarak kullandığı bölüm yer almaktadır. Bu bölüm dışında, odaların ve her iki katın plan olarak pek bir farkı yoktur Dönemin sivil mimarisini yansıtan Hünkar kasrının üst katına, çift kollu ahşap bir merdivenle ulaşılır. Günümüzde sadece çok kalabalık günlerde ibadete açılan Hünkar kasrı, camiye, alt ve üst katlarda yer alan kapılarla bağlanmaktadır Bu bağlantıya imkan veren galeri ise, ikisi duvara gömülü, sekiz sütun tarafından taşınmaktadır ve güney ucunda, madeni şebekelerle camiden kısmen soyutlanmış, Hünkar mahfili yer almaktadır Mahfil bölümü “L” şeklinde, üst katta doğu ve kuzey kanatlarla devam etmektedir. Son cemaat yerinin üst katı, camiye doğrudan açılan, iki uçtan merdivenlerle ulaşılan mahfil şeklinde değerlendirilmiştir. Harem kapısının üst kısmı, kavisli bir balkon şeklinde caminin içine uzanmaktadır ve müezzin mahfili olarak kullanılmaktadır.
Caminin içinde, doğu ve kuzey kanatlarda kullanılmış olan sütunlar, batı ve güney kanatlarda üst kat pencereleri arasında, yüzeysel sütunlar halinde devam etmektedir. Bu sütunların üstleri yeşil porfir ya da dalgalı mermer tonlarında boyanmıştır. Mahfili taşıyan sütunlarda ise akantus yapraklı, üst kattakilerde ise kompozit başlıklar kullanılmıştır. Hünkar mahfilinde sütunların arasındaki açıklıklara yerleştirilmiş olan, ampir üslupta, bitkisel bezemeli, yaldız kaplı üç adet madeni şebekesi, II Mahmut döneminin tipik süsleme öğelerinden olan ve “Sultan Mahmut Güneşi” olarak adlandırılan ışınsal motiflerle taçlandırılmıştır. Yıldız şeklindeki yuvarlak çerçeveli ahşap, ajurlu mahfil korkulukları, kesintisiz olarak, batı ve güney cephelerde de, alt ve üst kat pencerelerini ayırarak devam etmektedir.
Dıştan, herhangi bir çıkması olmayan mihrap, içerde kalem işlemeleriyle zenginleştirilmiştir. Stilize çiçek, yaprak ve kıvrık dal motifleriyle hareketlendirilmiş olan mihrap nişinin ortasında, zincirlerle tutturulmuş bir kandil motifi yer almaktadır. Minber ve vaaz kürsüsü ahşap, beyaz boyalı olup, üzerleri zengin bezemelerle tezyin edilmiştir. Caminin düz ahşap tavanının ortasında, altın yaldızla yapılmış ampir üslubunun karakteristik öğeleriyle oluşturulmuş bir göbek bulunmaktadır.
Günümüzde cami avlusunun kuzeyinde, zaman içersinde pek çok değişiklik geçirmiş binalar, Emirgan karakolu, tuvaletler ve şadırvan bulunmaktadır. Üzerindeki sülüs hatlı iki satırlık manzum kitabeden şadırvanının, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın haremi Mümtaz kadın efendinin kalfalarından Rebgi gül hanım tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Cami avlusu içerisinde, şadırvana yakın bir konumda bulunan Muhtarlık ise buradan taşınarak, Çınaraltı çay bahçelerinin bulunduğu alana taşınmıştır. Yapı,2009 yılında Acıbadem Gurubu tarafından Kerem Aydınlar anısına, kapsamlı bir onarımdan geçirilmiştir. Bu restorasyon çalışmaları esnasında, camide yangın çıkmış, söndürme çalışmaları sırasında caminin kubbesi çökmüştür.